Bugün, 16 Nisan 2024 Salı

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-37 ÖLÜMDEN DÖNÜLÜR MÜ

HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-37 ÖLÜMDEN DÖNÜLÜR MÜ


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-37

ÖLÜMDEN DÖNÜLÜR MÜ

Dedim ya Alucra’nın kışı sert, adamı mert olur. Gerçekten çok sert kışları vardır Alucra’nın. Bir kar yağdı ve dondu mu artık günlerce erimez. Kışa tedarikli girmek lazım. İlk sene göçümüzü götürürken kışlık odunumuz da götürmüştük. Tabii ki Alucra’nın soğuğunu odun yakarak geçirmek mümkün değil. Odun sadece bir tutuşturucu ve genelde İstanbul’dan gelen tabakalar halindeki linyit kömürü bulunur ve ondan satın alır ve kışı onunla geçirirsiniz. Daha önce çalıştığım Seben’de de kışlar fena sayılmazdı ama orada çam ve ardıç odunu bol, evimiz küçük ve ısınma sorunu yoktu.

Ama Alucra ne mümkün kömürsüz kışı geçirmek. Kömür yakmanın bazı sakıncaları da var. Allah korusun sobanız iyi yanmaz, bacanız çekmezse içeriye dolan karbon monoksit gazı sizi haberiniz bile olmadan öbür aleme yollayıverir. Yeni evliyiz bazen komşulara akşam oturmalarına gitsek de çoğu zaman evdeyiz. Televizyon da yok, henüz almamışız. Bir akşam sobayı yaktık, akşam rehavet ve yorgunluğu ile uyuya kalmışız.

Ne kadar uyuduk ne zaman uyuduk hiç hatırlamıyoruz. Saat gece 9-10 civarı bir uyandım. Kafamı kaldıramıyorum, üzerimde bir ağırlık, zar zor hareket edebiliyorum. Sanki zil zurna sarhoş gibiyim. Odanın içinde çok ağır ve pis bir koku. Durumu hemen anladım, sobadan duman sızmış ve bizi zehirlemiş. Ben tam zamanında uyanmışım. Hemen kapıları, pencereleri açtım, içeriye hava sirkülasyonu sağladım. Sonra eşime yöneldim, aman Allah’ım, onu daha fazla zehirlemiş ve kendinde değil. Hemen sürükleyerek antreye çıkardım, yüzünü gözünü soğuk su ile yıkadım, nefes almasına yardımcı oldum. Biraz sonra kendine gelmeye başlamıştı ama ayakta duramıyordu.

Her taraf açık evin içi buzdolabına döndü, dişlerimiz birbirine vuruyor, zangır, zangır titriyoruz. Bir süre sonra eşimde kendine geldi. Sobaya koyduğumuz kömür alev almayınca için, için yanmış, bacamız da doğru dürüst çekmeyince biz gazdan zehirlenmişiz. Allah’tan ben tam zamanında uyanmışım ve ölümden kıl payı kurtulmuşuz. Üstelik de o sıralar eşimde ilk çocuğumuza hamile. O gece ölümden dönmüşüz.

Giresun’dan Alucra’ya gidip gelmek ayrı bir macera, hele kışın çok daha zor ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Özellikle Şehitler geçidi ile Eğribel geçidinden kışın geçerseniz zirvede genel olarak etrafınız aracınızın boyunu aşan karlar arasından gidersiniz. Bazen de yolun güzergahını kar kürüyücüler bulamaz ve karlar üzerinden yapılan yoldan gidersiniz. Yazın karlar eriyince nereden gittiğinizi görebilirsiniz. Tamdere’den başlar, zirveyi geçip Şebinkarahisar tarafına vadiye ininceye kadar kar tüneli devam eder.

85 yılı karne tatili dönüşü Alucra’ya gideceğiz. Biz kayınpederler Ordu-Ulubey’de oldukları için onların yanındayız ve Alucra’ya gidecek minibüse tembih ettik ve bizi Ulubey’den almasını söyledik. Böylece güzergâh olarak da Ordu üzerinden Koyulhisar ve Şebinkarahisar’ı tercih ettik. Bizi götürecek minibüs saat 10.30 dolaylarında geldi ve bizi aldı. O zaman oğlumuz 7 aylık falan ve o zamana kadar anneannesi bakmış çocuğumuz bizi tanımıyor, bir bakıcı bulmuşuz ve bu nedenle de oğlumuzu götüreceğiz. Şoförümüz bana “Hocam geri dönüp Eğribel yolunda gitsek olmaz mı?” dedi hatta ısrar da etti ama ben hayır bu yoldan yani Koyulhisar, Şebinkarahisar üzerinden gedeceğiz diye diretince çaresiz yola koyulduk. O yılda kış çok çetin ve her yer karla kaplı, yollar ise buzlu ve araçlar zorlukla yol alıyor.

Nihayet biz gece saat 11.30 da uzun, yorucu ve çetin bir yolculuktan sonra Alucra’ya vardık. Oğlumuz Salih bey bizi tanımadığı ve ilk defa böyle kalabalık bir araçla yolculuk yaptığı için yol boyu ağladı. O ağladıkça biz susturmaya çalıştık ama ne mümkün. Nihayet uzun bir süre ağladıktan sonra yorulmuş olacak ki uyudu ve bizde rahat ettik. Sağ salim evimize vardık.

Ertesi sabah uyanıp çarşıya doğru vardım ve o gün Giresun’dan yola çıkan ve Eğribel yolunu kullanan araçların Eğribel’in zirvesinde tipi ve borana tutulup yolda kaldığını, kurtarmaya gelen greyderin küreğinin kırıldığını, onu kurtarmaya gelen dozerin de kara saplandığını ve araçların ne ileri ne de geri gidebildiklerini öğrendim. Araçlar o gün ancak akşama doğru gelebildiler ve geceyi zirvede geçirmek zorunda kalmışlardı.

Eğer ben ısrarcı olmasam ve bizde o güzergahtan gelmiş olsaydık belki bizde o gece orada kalacak zaten hasta olan bizim oğlan soğuktan donacaktı. Bizde perişan olacaktık. Belki de çok daha kötü sonuçlarla karşılaşabilecektik.

Daha sonra şoförümüzle karşılaştığımda bana: “Hocam sen evliya mısın nesin. Senin sözünü dinlemeyerek o yoldan gelseydik ne olurdu, mahvolurduk” dedi. Böylece bir kez daha saldan sıçramış olduk. Yine Alucra’ya giderken Yusuf kaptanla bir maceramız olmuştu ama sözü ve yazıyı daha fazla uzatmamak adına onu bir başka yazıda ele alalım diyorum. O yolculuğu yazın yaptık ama kışı aratmayan çok tehlikeli bir yolculuk yaptık, milletin yüreği ağzına geldi ve çok büyük tehlikelerden kurtulduk.

Bu yolculuk da yine benim sözümü dinlemedikleri için böyle oldu.

15 TEMMUZ 2021

Mehmet Ali AYDIN