Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-38

ÖLÜMDEN DÖNÜLÜR MÜ-2


Alucra’ya yolculuklar zaman zaman maceralı olur. Bende bu maceraları yaşadım. Bunlardan birisi de ehliyetsiz kaptan Yusuf’un yönetiminde yaşadıklarımızdır. O zamanlar Alucra’ya Giresun’dan seferler sınırlı idi. Sabah Giresun’dan iki araç Alucra’ya, Sabah iki araç Alucra’dan Giresun’a hareket eder. Pazar günleri ise sefer olmazdı.

Yine bir defasında Alucra’ya giderken “Güven Turizm” in Fiat 50 NC otobüsü ile yola çıktık. Daha önce kaptanımız Ahmet Bey idi. Fakat onun “Köy Hizmetleri’nde” işe girmesi ile şoförlük yapma işi aracın sahibinin oğlu Yusuf’a kalmıştı ama Yusuf’unda ehliyeti yoktu. Fakat yolcular uzun süre bundan habersiz bu araçla Alucra’ya gidip geldiler.

İşte kaptan Yusuf’la Giresun’dan hareket ettik ve Eğribel’i arka yüze aştık. Asarcık ve Lİcese’yi geçtikten sonra Tamzara’ya varmadan kayaların insan eliyle oyulması ile yapılan bir küçük tünel vardı. Tıpkı Halil Rıfat Paşa Tüneli gibi. İşte o tünel yeni yapılan yol çalışması nedeniyle yıkılmış ve yol trafiğe kapatılmıştı. Yıkılan yere varınca mecburen geriye döndük çünkü yolun uzun süre açılması mümkün değildi. Ya Eğribel’e geri dönüp, Tamdere, Kümbet üzerinden Şehitlerden Saydere yoluyla yolumuza devam edeceğiz. Ya da başka kestirme yollar varsa onları kullanıp Asarcık tarafından tepeleri aşarak Saydere tarafına geçerek yolu kısaltmak suretiyle devam edeceğiz.

Hani “Sora sora Bağdat bulunur ya” bizde kestirme yol var mı diye araştırıp sormaya başladık ve Licese’den yukarı bir orman yolunun olduğunu fakat bu yolun çok kullanışlı olmadığını ve orman yolu olduğunu öğrendik. Yolcuların ekseriyeti kısa olduğu için bu yolun kullanılması taraftarı oldu ve Şoförümüz Yusuf da bu yoldan gitme konusunda ısrarcı oldu. Ben yol hakkında edindiğimiz bilgiler ve Yusuf’un Şoförlüğünü bildiğim içim buna şiddetle karşı çıkıp muhalefet ettim ama kimseye dinletemedim. Ayrıca Şoförümüzün ehliyetsiz olduğunu da kimseye söylemedim.

Nihayet çoğunluğun isteği üzerine orman yoluna saptık. Licese köyünü geçince oldukça dik ve dar orman yolunda ilerlemeye başladık. Çok fazla gitmeden yola zar zor sığan aracımız yol kenarında sandık büyüklüğünde bir taşa sağ taraftan büyük bir gürültü ile çarptı. Otobüsün içinde kıyamet koptu. Ben de “size demedim mi” dedim. Neyse bu badireyi atlattık ama aracımız yola zor sığıyor bazen arka tekerlerden biri boşlukta hareket ediyoruz.

Bazen çok tehlikeli yerlere gelince yolcuları her ihtimale karşı indiriyoruz, ben Yusuf’a muavinlik yapıyor ve tehlikeli yerlerden geçmesi için yol tarifi yapıyorum. Bazen yoldaki boşlukları taşlarla takviye edip dolduruyoruz ve öylece arabamız yola sığabiliyor ve geçiyoruz. Yolcular yolun yarısını yürüyerek geçiyor ve kısa olan yolu biz 5-6 saatte ancak tamamlıyor ve Saydere yoluna inebiliyoruz. Tabi ki herkeste aşırı derecede bir yorgunluk ve bıkkınlık, bende ise haklı çıkmanın buruk bir sevinci var ve “ben size demedim mi; en kısa yol en iyi bildiğin yoldur” diye. Kazasız ve belasız yorucu bir maratondan sonra Saydere ve oradan da Alucra’ya vasıl olduk.

Bizde yol macerası biter mi?

Rahmetli babamın çok sevdiği ve samimi arkadaşı olan Boyacı Ali amca Alucra Devlet Hastanesinin boya badana işini almış ve Giresun’dan Alucra’ya gelmişti. Bir akşam üstü kapımız çalındı; baktım Boyacı Ali Amca. Kısa bir hoş beşten sonra neden burada olduğunu anlattı, bir süre burada kalacaklarını söyledi. Bu arada benimde iyi bir avcı olduğumu saçma (bazılarına göre serpme ağ) kullandığımı öğrenince arada balığa gidebileceğimizi söyledi. Ben de fırsat olursa ve müsait olursam gidebileceğimi belirttim. Hakikaten de Alucra derelerinde o dönemde çok bol balık bulunuyor, ben de okuldan öğretmen arkadaşlarla balığa gidiyor ve onlara bol miktarda balık yakalıyordum.

Bir pazar günü Ali amca kapıyı çaldı ve “haydi yeğenim balığa gidiyoruz” dedi. Malzemeleri aldık ve eski model bir jeeple yola koyulduk. Ali amcanın oğlu direksiyonda ama bana hiç güven vermiyor. Daha ilk rampada yolda kaldık, geri geri rampayı ininceye kadar “akla karayı” seçtik. Ben “ehliyetin var mı” diye soruyorum; o ise “var” diyor. Ben emin misin diyorum, o da “evet diyor.

Uzatmayalım nihayet tepeyi aştık ve İlimsu tarafına döndük ve rampa aşağı virajları dönerek yavaş yavaş ilerliyoruz. Derken birden ne oldu anlayamadık arabamız yoldan çıktı yolun üst tarafında ki yamaya doğru çıkmaya başladık. Jeep biraz tırmandıktan sonra devrilip bir takla atarak yolun ortasında ters dönerek kaldı. Biz can havli ile kendimizi arka kapıdan dışarı attık. Yaralanan falan yok ama arabamız yolun ortasında ters duruyor. Bu arada üstüme baktım, her taraf delik deşik olmuş. Ters dönünce aracın arkasında boşta duran akü ters dönünce asitli suyu dökülmüş ve bizim üzerimize gelmiş ve asitli su damladığı yeri yakmış.

Daha sonra gelen araçlardakilerin yardımı ile aracımızı düz konuma getirdik, motor çalışıyor. Yola koyulduk ve dere kenarına kadar ulaştık. O kadar tehlikeden sonra ben yine saçma atarak epey bir balık tuttum ama bir kez daha ölümden kıl payı dönmüş olduk. İçecek suyunuz varsa bir şey olmuyor. Daha sonraları birkaç kez daha böyle olaylarla karşılaştık ama Allah’a şükür yara bere almadan atlattık.

Bundan sonra artık okulda yaşadıklarımıza geçebiliriz. Orası ayrı bir roman konusu.

16 TEMMUZ 2021

Mehmet Ali AYDIN