Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-40

SENİN ARAMANA GEREK YOK O SENİ BULUR


Artık ilk yılımın sonuna geliyor ve öğretim yılının son haftalarındayız. Yazılılar ve sözlüler bitmiş, not fişleri idareye teslim edilmiş ve artık karne alma zamanı yaklaşmıştı. Yıl sonu gösterileri, müsamereler ve 19 Mayıs kutlamaları yapılmıştı. O dönemlerde okul birincileri kendi alanları ile ilgili okullara doğrudan kayır hakkı kazanıyorlardı. İmam-Hatip mezunları da İlahiyat Fakültelerine gidebiliyorlardı. Bu nedenle okul birinciliği önemli bir aşama idi.

Ben o yıl okula yeni geldiğim için öğrencilerin daha önceki yıllardaki başarılarını bilmiyordum ama son sınıfta iki öğrencinin birinciliğe aday olduğunu öğrenmiştim. Bunlar Rüştü Dövenci ile Sebahattin Öksüz’dü. Rüştü son derece sosyal, sportif ve girişken bir öğrenci iken Sebahattin sessiz sakin ve kendi halinde bir öğrenci idi. İkisi de çok çalışkan öğrencilerdi. Benim derslerimde de notları çok iyi idi. Birbirleri ile yarışıyorlardı ama aralarında belli bir fark da yoktu.

Son aşamada ortalamalarına bakıldığında Sebahattin Rüştü’yü çok küçük bir farkla geçerek okul birincisi olmuştu ama bunu karneler verilmediği için idareden başka kimse de bilmiyordu.

Bir gün okul müdürü Mehmet Yaylı’nın (Allah gani gani rahmet eylesin) odasında birlikte oturuyoruz ve ben ona sene sonu işlemleri ile ilgili yardımcı olmaya çalışıyorum ve sohbet ediyor ve okulla ilgili değerlendirmelerde bulunuyoruz. O sırada kapı vuruldu ve içeri orta yaşlarda, sarışın, ortadan uzun boylu ve biraz irice ve daha önce hiç görmediğim birisi girdi. Elinde bir dilekçe ile Mehmet Yaylı’nın masasının önünde durdu, dilekçeyi Mehmet Yaylı ‘ya verdi. Mehmet Yaylı dilekçeyi okudu ve adama doğru bakarak.

“-Sen Mehmet Ali Aydın’ı tanıyor musun?” diye sordu. Adam:

“-Yok tanımıyorum!” deyince, Yaylı:

“-Peki sen tanımadığın bir öğretmenin çocuğunun hakkını yiyerek, okul birinciliğine engel olduğunu nereden biliyorsun ki!” dedi. Sonra eliyle beni işaret ederek adama sen şu karşındaki adamı hiç gördün mü? Bu kim biliyor musun? Senin şikayetçi olduğun Mehmet Ali Aydın bu. Bilmediğin, tanımadığın adama hakkında iftira atıyorsun. Bana sorarsan okulumuzun en iyi öğretmenlerinden biri ve senin çocuğunun hakkını yemediği gibi, ben yüzde yüz eminim senin çocuğuna fazladan bile not vermiştir. Ben şimdi ondan yazılı kağıtlarını isteyeceğim, bir komisyon kurup yeniden inceleteceğim ve senin çocuğun notları düşecek, okul birincisi olmuştu ama notları düşünce okul birinciliğini de kaybedecek.” Dedi.

Bunun üzerine veli: “Hocam ben şikayetimden vazgeçiyorum, tamam bir hata yaptım, hocamdan da özür diliyorum, dilekçemi geri verin.” Diye yalvardı ama Müdür Bey:

“Mümkün değil dilekçeni geri veremem, kaymakamlıktan havale olmuş, işlem yapmak zorundayım, ya bana şikâyeti ne yaptın diye sorarlarsa ben ne diyeceğim ki. Bunu sen yapmadın, sana yaptıranlar var; eğer onları söylersen belki o zaman bir şeyler yapabilirim. Çünkü böyle şeytanlık senin aklına gelmez, seni başkaları yönlendirmiş, onları söyle ben de ona göre hareket edeyim.”

Bunun üzerine veli:”-Kendisini köyden Nevzat beyin getirdiğini ve onun yönlendirmesi ve bilgilendirmesi doğrultusunda dilekçeyi İbrahim beyin yazdığını, sonra da kaymakamlıktan havale ettirdiğini, olayın Nevzat beyi tarafından organize edildiğini, İbrahim Bey sadece benim ve Nevzat beyin istediği şekilde dilekçe yazdığını, olayla fazla ilgisinin olmadığını” Söyledi.

Bu arada benimle birlikte Hüseyin Tekten ’de şikâyet edilmişti. O da son sınıfın Beden Eğitimi dersine giriyordu ve veli onun da çocuğunun hakkını yediğini belirtiyordu. Beden Eğitimi dersinden nasıl hak yenir ki? Bir kabiliyet ve beceri dersi. Üstelik de Hüseyin Hoca bunu en son yapacak kişilerden biri idi. Zaten onu okul müdürü hiç dikkate almadı bile.

Okul müdürü benden resmi yazı ile o sınıfın ve Sabahattin’in yazılılarını, notlarını ve cevap anahtarlarını istedi. O zamanlar başıma daha önceden çok geldiği ve yine gelebileceğini bildiğim için her şeyi planlı, programlı ve yönetmeliklere uygun yaptığım için istenilenleri getirdim, teslim ettim ve kurulan komisyon ki içinde şikâyete ön ayak olan öğretmenler de var. Komisyon benim yazılıları inceliyor ve öğrencinin aleyhine değil lehine hareket ettiğimi ve not verirken de toleranslı davrandığımı, hatta yazılının birinde öğrenci yanlışlıkla 8. Soruya 7. Soru, 7. Soruya sekizinci soru diye cevap vermiş ama ben bunu yanlışlık kabul etmemiş ve öğrenciye tam not vermişim. Bunu bir tutanakla tespit ediyor ve okul idaresine teslim ediyor.

Bu olaydan yüzümün akı ile çıkıyorum. Zaten neden öğrencinin hakkını yiyeyim ki. Kul hakkının ne demek olduğunu az çok biliyorum. Hatta şikâyetten birkaç gün sonra hiç bilmiyormuş gibi İbrahim Bey’le okula giderken, not defterimi çıkardım, Rüştü ve Sebahattin’in notlarını gösterdim ve benim Sebahattin’in hakkını yediğimi ve bu yüzden şikâyet edildiğimi söylediğimde; “Yok canım öyle şey olur mu? En yüksek notları vermişsin, ikisi arasında da bir fark yok ki. Seni şikâyet edenlerin bundan haberi yoktur.” Demişti. (Devam edecek)