Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-44

HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-44


ALUCRADAN KALANLAR

Alucra gezilip görülecek bir yer ama özellikle kışları kalınacak bir yer değil. Soğukları Erzurum’u aratmıyor. Fakat insanları son derece misafirperver ve bizim Anadolu insanı. Kültürel değerlerini koruyan, beşerî ve sosyal ilişkileri müstesnalar dışında gayet güzel bir ilçemiz. Burada kaldığımız üç yıl içinde çok güzel arkadaşlar ve dostlar edindik. Halen çoğu ile de bu dostluğumuz devam ediyor.

Alucra ayrıca son derece muhafazakâr bir yapıya sahip, örf adet, gelenek ve göreneklerine bağlı. Bir başka özelliği ise çalışabilecek nüfusunun çoğunluğunun İstanbul’a göç etmiş olması. Genelde yaşlılar şehridir. Fakat son yıllarda açılan Yüksek Okul öğrencileri Alucra’nın muhafazakâr özelliğini ne yazık ki tam tersine çevirmiş, özellikle kız öğrencilerin giyim, kuşam ve davranışları Alucra’nın ruhuna pek uymuyor gibi geldi bana.

Alucra’da unutamadığım şeylerden biri de derelerinde yaptığımız balık avcılığı idi. İlçenin içinden ve çevresinden geçen derelerde bol miktarda balık olması ve benimde bu işe meraklı olmam nedeniyle; öğretmen arkadaşlarımızla, bazen de öğrencilerin katılımı ile saçma (serpme) ile balığa gider ve iyi balık tutardım. Tuttuğum balıkları da genelde arkadaşlara dağıtırdım. Kırmızı benekli alabalık hariç tabi ki. Demirözü deresi ve Çakmanos deresinde bu balıktan çok olmasa da yiyeceğimiz kadar tutabilirdik. Hatta bir defasında Demirözü deresinde kırk iki tane tutmuştum. Özellikle tereyağında alabalık nefis olur.

Üst kat komşum Enver kardeşimle hafta sonları Çamoluk- Gölova’sı arasında karayolu yapan firmaya tankerler akaryakıt götürürken bende gider yol boyu akan ve Kelkit’in kollarından biri olan Seme deresinde çuvallar dolusu balık tutar ve Alucra’ya gelince dağıtırdık.

Genel olarak hatıralarımda isimler üzerinde durmamaya özen gösteririm ve gerekli olmadıkça da kullanmam. Bu yüzden öğrencilerim ve arkadaşlarımdan serzenişler de alırım. Bunlardan birisi de Alucra’dan öğrencim Ruhi’den geldi. Hocam hiç isimlerden bahsetmiyorsunuz, yoksa bizi unuttunuz mu diyor. Asla hiç kimseyi unutmadım ama isimler arasında da kaybolmak istemiyorum. Belki bu arada ismini zikrettiğim arkadaş hoşlanmayabilir. Ya da ismini yazmadıklarım gücenebilir.

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, küçük yerlerde insanların arkadaşlıkları, kardeşlikleri, samimiyetleri büyük şehirlerle karşılaştırılamayacak kadar sıcak ve içten. Aynı şeyi şehir kültüründe bulmak mümkün değil. Kıyıdan iç kesimlere doğru gittikçe Anadolu yaşantısı yozlaşmadan devam ediyor. Tabi bu söylediğim 80 li yıllara ait bir tespit. Günümüzde yozlaşmalar oralarda da ne yazık ki başladı.

Alucra’da İmam-Hatip Lisesi ile birde normal lise olan Alucra Lisesi vardı o yıllarda. Bu iki okul arasında güzel bir rekabet vardı. Özellikle resmi bayramlardaki gösterilerde adeta bu zirve yapardı. Müsabakalarda, yarışmalarda iki okul birbirini geçmek için adete yıl boyu çalışırlardı.

Uzun kış günlerinde akşam sohbetleri de unutulmazlar arasında yer alırdı. Genelde yerliler hariç Alucra’ya gelen öğretmenler ilk atamayla olur ve bekar öğretmenler gelirdi. Bizim okula da gelen bu genç öğretmenlerle de ilgilenmek bizlere düşerdi. Hemen bizim oturduğumuz evin bitişiğinde alt katta bekar arkadaşlarımız otururdu. Çoğu zaman bizde hazırlanan yemekler, pastalar ve börekler onlara gider, ben ve diğer bazı arkadaşlar bu bekar evinde buluşur sohbet ve muhabbet ederdik.

Genelde bu oturmalarda bile biz kültürcüler ile meslek dersleri öğretmenleri farklı mekanlarda olurduk. Nedense onlarla bu ortamı oluşturamadık. İmam-Hatip Liselerinde bu durum galiba geleneksel bir durum. Mutlaka müstesnaları vardır. Bizde de vardı ama genel durum bu idi. Hatta mezun oldukları okullar farklı olan meslek dersleri öğretmenleri arasında bile ayırım vardı. Yaşar Bey Ankara İlahiyat mezunu olduğu için o bizimle daha fazla teşrii mesai de bulunurdu.

Alucra’nın ve özellikle Çamoluk’un balı, Alucra’nın tulum peyniri meşhurdur. Orada bulunduğumuz süre içinde bu nimetlerden bol bol istifade ettik.

Eş durumundan tayinle gelmek durumunda kaldığımız Alucra’da 1986 yılı yazında üç yılımız dolunca tayin isteme hakkımız doğdu ve bizde tayin istemeye karar verdik. Ama nereye isteyelim konusunda biraz düşünmek zorunda kaldık. Giresun Merkeze istesek, insanın kendi çevresinde değeri kıymeti pek olmuyordu. Sonra merkezde bizi nereye verecekleri konusu da meçhuldü. En iyisi biz hem memlekete yakın olsun ve hem de yeni bir çevre olsun diye tayinimizi Ordu’ya isteme kararı verdik.

İkimizin de tayin hakkı olduğu için önce ayrı ayrı tayin isteyelim, sonra hangimizin tayini daha iyi yere çıkarsa il içinde eş durumundan tayin ister aynı yere geliriz diye düşündük ve öyle de yaptık. Zamanı gelince başvurularımızı yaptım ve tayinlerimiz beklemeye başladık. Artık Alucra maceramızın sonuna gelmiştik. Eşim beş yıl, ben de üç yıl acısı ile tatlısı ile Alucra’da görev yapmıştık. Artık demir almak günü gelmişti. Bizde öyle yaptık.