Yeni emekli olmuştum. Önce dershaneciler bizimle çalışalım hocam diyerek çeşitli tekliflerle geldiler. İçlerinde cazip olanlarda vardı. Özellikle idareci olarak çalışmamı istiyorlardı. Bense çalışsam zaten devlete hizmette devam ederdim. Fakat artık sistem bizim gibi öğretmenlerin çalışmasına uygun olmaktan çıkmıştı. Ya Kişiliğinizden, şahsiyetinizden ve öğretmenlik anlayışınızdan taviz verecek ya da tamam artık yeter diyeceksiniz. Sistem artık o hale gelmiş ve tıkanmıştı.
Düşünsenize öğrenci sizi aslı astarı olmayan şeylerden dolayı bile ilgili makamlara şikayet edebiliyor, hakkınızda soruşturmalar açılabiliyordu. Öğrenci size bütün sınıfın huzurunda karşı çıkabiliyordu. Çok şükür iş o boyutlara gelmeden bıraktık. Bir de benim gibi olursanız başınızın belaya girmesi işten bile değil. Beni bilenler bilir burada anlatmaya da yerimiz müsait değil.
Uzatmayalım daha yeni emekli olmuştum. Zamanını tam hatırlayamıyorum ama çok yakın tanıdığım ve çocuklarının da idareciliğini yaptığım sosyal demokrat bir arkadaşımla çarşıda karşılaştık. Birza hoşbeş ve sohbetten sonra bana:
- Hocam ne yapıyorsun? Emeklilik nasıl gidiyor? Gibi beylik sorular sordu bende ona göre cevaplar verdim.
Her emekli ne yapıyorsa ben de ondan yapıyorum dedim. İşte gazetede yazmaya devam ediyorum. Valilik Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı mütevelli üyesiyim. Ayrıca kendi derneğimiz var. Hafta sonları da arkadaşlarla doğa yürüyüşleri yapıyorum vs. gibi açıklamalarda bulundum. Sonra bana tekrar “ben onları sormuyorum, biliyorsun emekli olunca maaşlarda önemli bir düşüş oluyor. Para getirici bir işte çalışıyor musun? Uğraşıyor musun? Demek istedim” dedi.
Bende; paraya çalışsaydım emekli olmazdım. Allah’a şükür geçinip gidiyoruz. Fazlasına da ihtiyacım yok dedim. Artık mesai kavramını hayatımdan sildim. Bundan sonra kendim için yaşayacağım dedim.
Arkadaşım: “Daha çalışabilecek yaştasın, erken emekli oldum. Bazı fırsatları değerlendirmek gerekir dedi. Para kazanmak için çeşitli yollar var bunlardan kendine uygun birini yapabilirsin” dedi.
Ben de kendisine mesela ne gibi demek zorunda kaldım. O da başladı anlatmaya.
“Bildiğim kadar senin bir akraban iktidar partisi milletvekili galiba. Bir İnşaat, Turizm, Gıda ve Taahhüt Şirketi kuracaksın. Sonra da ihaleleri takip edecek, ihaleye girmek için başvurunu yapacak ihale dosyanı hazırlayacaksın.”
Ben de; ben inşaattan, turizmden ve taahhütten ne anlarım. Desen ki eğitim öğretim hadi neyse. Yıllarca yaptığımız ya da yapmaya çalıştığımız bir iş. Az çok anlarız da öteki bizi bozar. İhaleyi alsam bile nasıl yapacağım ki dedim. Hiç yapmadığım bir işte nasıl başarılı olurum dedim.
Lafımı boğazıma tıkarcasına; ne ihale alması, sen ihaleye girmeden kazanacaksın. O nasıl olacak deyince. Gayet basit. Sen dosyanı hazırlayıp çanta elinde ihaleye girmeye giderken, senin akrabanın milletvekili olduğunu bilen şirketler senin ihaleyi alabileceğini işi baştan bağladığını zannedecek ve senin ihaleden çekilmen için sana ihalenin büyüklüğüne göre komisyon verecekler. Sende paranı alacak ve ihaleye girmeden yolunu bulacaksın.
İş bu kadar basit. Sen sadece dosya hazırlayıp ihaleye girecek gibi yapacaksın, sonra alacağın ihaleden çekilme karşılığı paralarla köşeyi döneceksin. Ben dinlerken ağzım açık kalmıştı. Numaradan ihaleye girer gibi yapacağım, sonra enayiler paraları bastıracak ve ben ihaleden çekileceğim ve böylece hayatım boyunca kazanamadığım paraları birkaç ihale sonunda kazanacağım.
Bu sözleri bir eğitimciden duymak bir felaket oluğu kadar, bir eğitimcinin tavsiyesi ile de hak etmeden beleş para kazanmak ayrı bir facia. Ben yüz yıl düşünsem aklıma böyle dahiyane bir fikir gelmez. Anne ve babamızın belki tahsili yoktu ama feraset sahibi, ahlaklı, düzgün, haram ve helal nedir bilen ve bizleri de böyle yetiştiren ebeveynlerdi.
Belki hayatımızda çok yanlışlarımız olmuştur bilmeden hatalarımızda olmuştur ama bile bile haramı helal gibi kazanmak bize verilen aile terbiyesi ile mümkün değildi. Çalışma hayatım boyunca mesai kavramım olmamış. En fazla otuz saat derse girmem gerekirken haftada otuzun üzerinde çok derse girmiş, fazladan girdiğim dersler içinde bir ücret talebim olmamıştı.
Hatta bazı okullarda dersler boş geçmesin, öğrenciler geri kalmasın diye branşım olmadığı halde branşıma yakın derslere bile girdim ve hiçbir zaman da girmem demedim. Hatta Alucra İmam-Hatip Lisesi’nde ilk yılımda son sınıflara Kendi branşım olan Tarih, İnkılap Tarihi ve Coğrafya derslerinin yanında Dinler Tarihi, Felsefe, Sosyoloji ve Mantık derslerine bile girmiştim. Son sınıfa haftada on bir saat dersim vardı. Yani aspirin gibi öğretmenlik yaptık ama aklımızdan hiç para geçmemişti.
Şimdi çok yakın tanıdığım bir arkadaşım bana kısa yoldan köşeyi dönmenin yolunu gösteriyordu. Diyordu ki bu düzende her şey mubah. Hani derler ya: ”Haram helal ver Allah’ım senin kulun yer Allah’ım”. O misal haramlığına ve helalliğine bakmayacağım ne kazanırsan kar diyeceğim. Bir an önce köşeyi döneceğim. Bir ara aklım durdu ve sonra arkadaşıma:
Peki, ben bunu yaptım ve kısa sürede dediğin gibi zengin oldum. Arabalar, evler ve gayrimenkuller edindim. Çocukların bana: “Baba 33 yıl çalıştın beş kuruşun olmadı, bir iki senede köşeyi döndün ve paraya para demiyorsun. Bu nasıl oldu? Diye sorarlarsa onlara bunu nasıl açıklayabilirim, onu da anlatırsan memnun olurum. Veya beni tanıyan eş, dost ve arkadaş çevrem benim bir anda zengin olduğumu ve paraya boğulduğumu görünce bunu nasıl başardığımı sorarlarsa nasıl cevap verebilirim onu da söyler misin? Dedim.
Benim böyle gayrı meşru yoldan para kazandığımı öğrenenler bana her türlü hakaret ve küfürle dümdüz giderlerse benim halim nice olur hiç düşündün mü? Dedim.
Sonra kendisine bak hocam beni ya hiç tanımamışsın, ya da yanlış tanımışsın. Biz o yolun yolcusu değiliz ve olamayız da biz helalinden kazanıp, helalinden harcamayı biliriz. Bilerek bizim kursağımızdan hak etmediğimiz bir şey geçmez. Şimdiye kadar da bilerek geçirmedik ve çocuklarımızın boğazından geçmemesi içinde özen gösterdik dedim. Şimdiye kadar kazandıklarımızla idare ettik, bundan sonrada ederiz. Ayrıca ben başkalarının sırtından hiç geçinmedim, bundan sonrada geçinmeye niyetim yok dedim.
Siz bana bunları söylemediniz bende duymadım. Sen yoluna ben yoluma dedim.