Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA -25-

ARAMANIZA GEREK YOK BELA SİZİ BULUR


12 Eylül öncesi ülkemizin huzuruna kastedenler boş durmuyor, anarşi ve terör belası her gün artarak devam ediyordu. Millet birbirinin açığını bulup şikâyet etmek için bahaneler arıyordu. Şikâyet edenin şikâyeti yanına kalıyor, haksız yere bir sürü masumun canı yanıyordu. Artık 12 Eylül’ün ayak sesleri duyulmaya başlanıyordu. Gazeteler her gün sürmanşetten “ordu göreve” çığlıkları atıyordu.

Seben’i bilenler bilirler, çeşitli yerlerde tarihi kalıntılar ve eserler vardır. Çeltikdere’de kilise ve Tümülüs, Solaklar Köyünde kaya evleri, Muslar Köyü’nde Firikler’ den kaldığı düşünülen kaya oyma evler kalıntıları ve sur kalıntıları bunlardan bir kaçıdır. Ben de meraklı biriyim ve tarihi eserleri ve kalıntıları gezmek ve görmek de önemli meraklarımdan biri. Bir gün Muslar ’da ki harabeleri görmek için yanıma arkadaşlar aramaya başladım ve buldum da.

Bir hafta sonu ev arkadaşım İsmail Orhan ile beraber Muhittin Özçelik ve Mehmet Tepelioğlu ile burayı ziyaret için yola çıktık. İlçeye yaklaşık yedi km uzakta çok sayıda oyma kaya evlerinden oluşan yeri ziyaret edeceğiz. Yanlarımızda yiyecek ve giyeceklerimiz koyduğumuz el çantalarımız var. Bir saati geçen bir yolculuktan sonra Kaya evlerine vardık. Neredeyse evleri tek tek gezdik, fotoğraflar çektirdik. Burada birkaç saat oyalandıktan sonra tırmandığımız tarafın ters tarafından arka yüzden geri dönüyoruz.

Yolda Seben’den tanıdığımız ve biri de bizim okulda öğretmen olan beş-altı kişi ile karşılaştık. Karşılaştıklarımız sol görüşlü insanlardı. Kısa bir merhabalaşmadan sonra onlardan biri: “Yukarıdan patlama sesi geldi, siz mi silah attınız” diye sordu. Haliyle bizde kendisine yaptık, yapmadık şeklinde kendisine bir cevap vermedik. Kendileri de o civara izinsiz define aramaya gelmişlerdi. Biz de yukarıda silah atışları yapmış, hatta yarım dinamit lokumu da patlatmıştık. Vadi arası olunca seste olduğundan fazla çıkmıştı. Onlarda bu sesi duymuş olmalıydılar.

Biz bu olayı çok da önemsemedik, oradan ayrılıp Seben’e geldik. Fakat daha sonra yolda karşılaştıklarımız, kendileri masum biz suçluymuş gibi bizimle karşılaşmalarına bire bin katarak, bizim silah kullandığımızı önüne gelene abartarak anlatınca Kaymakamın talimatı ile savcılık re ’sen soruştura başlatmış ve evlerimizi arama kararı çıkarmış ama bizim hiçbir şeyden haberimiz yok. Önce Muhittin ve Mehmetlerin evi aranmış ve bir şey bulunamamış.

Bir cuma günü dersim bitince okulun hemen yanında top oynadığımız bir tarla var ve orada gençler futbol oynuyor ve beni de çağırdılar, bende onlarla top oynamaya başladım. Bir süre oynadıktan sonra Ali Çuhadar Hoca yeni bir murat 124 almış yanında, arabasını göstermek hem de gezmek için İsmail Orhan’ında aralarında bulunduğu öğretmen arkadaşlarla çarşıda tur atıyorlar. Benim top oynadığım yere gelince beni çağırdılar ve onlarla gezmem için davet ettiler. Aslında top oynarken kim çağırırsa çağırsın gitmem ama o gün nedense oynamayı bırakıp onlarla beraber ben de arabaya bindim. Biraz tur attıktan sonra Ali Çuhadar’a birazda onu tahrik için: “Bu teneke kutusu Kaplıcalara gidemez” dedim giderdi gidemezdi derken biz kaplıcalara hareket ettik. Oradan uzaklaşmamızda bir hayır varmış. Biz kasabadan ayrılınca bizim etrafı jandarmalarca sarılmış, savcılık talimatı ile evin aranmasına karar verilmiş.

Kaplıcalara varınca İsmail Hoca ve ben kaplıcalara girdik, diğerleri girmedi, orada biraz oyalandıktan sonra Seben’e doğru yola çıktık, ara yoldan Musasofular’dan anayola çıktıktan hemen Ali beyin kardeşi İsa Çuhadar yanında birkaç kişi ile birlikte arabaları ile yolumuz kesip, telaşlı, tedirgin ve üzgün bir şekilde. “Hocaların evi Jandarma tarafından çevrildi, evde arama yapacaklar, evin etrafı ana baba günü gibi. Bir tarafta bizimkiler üzgün bir şekilde öbür taraftan solcular neşeli bir şekilde bekliyorlar.” dediler.

Hemen ayak üstü kısa süre bir görüş alışverişinde bulunduk, evde benin silahım vardı, ayrıca bir arkadaşta silahını temizlemem ve kontrol etmem için vermişti bir de o var. Yani arama yapılırsa durumumuz hiç parlak değil. Nihayet Seben’e değil geri dönüp, Nallıhan-Mudurnu üzerinden Bolu’ya gitmeye ve oradan çözüm bulmaya karar verdik. Yakalanma korkusu ve tedirginliği içinde, zaman zaman arabanın farlarını söndürerek, karşıdan bir ışık görünce aracın içine yatarak Bolu’ya vardık. Hemen Bolu’daki arkadaşlarla görüştük, avukat arkadaşlardan bilgi aldık ve sonunda Seben’e dönmeme kararı aldık.

Biz dönmezsek, kapıyı kırıp evi arayacaklar, biz de eve zorla girilip silahlar oraya konularak bizi suçlu düşürmek istediklerini ileri süreceğiz. Gerekirse buradan rapor alarak süreci uzatacağız, suçlanmış olsak bile çok az bir ceza ile kurtulacağız. Ben olayları daha sakin olarak düşünsem bile İsmail Orhan evde iki silah olduğunu dolayısıyla birisinin de kendine ait olacağını düşünecekleri için tedirgin. Ben kendisine: “Tamam, korkma ben ikisine de sahip çıkarım” diyorum ama nafile.

Gece saat bir civarı Seben’den bize bir haber geldi, Karakol Komutanı ile görüşüldüğünü ve evi üstünkörü arayacağını, bu konuda söz verdiğini söylüyorlar ve hemen gelmemizi istiyorlardı. Biz de bu haber üzerine İsmail Bey’i Bolu’da bırakıp Ali Çuhadar Hoca ile yola çıktık. Tepeden Seben’i görünce aracın farlarını söndürerek, çarşıya kadar el yordamı ile indik. Keskinli sapağında birisi biz dur dedi. Duruyoruz bakıyoruz tanıdık biri; bekçi Sebahattin. Bize: “Nerede kaldınız doğru eve gidin silahları alın” diyor. Saat gecenin üçü.

Usulca kapıya yaklaştım, kapıda iki asker nöbet tutuyor. Birisi çok iyi tanıdığım ve zaman zaman da kendisine bir şeyler ısmarladığım Karslı, diğerini tanımıyorum. Karslı’ya durumu anlatıyor ve bana birkaç dakika vermesini ve eve girip silahları almam gerektiğini, bunun bize kurulmuş bir komplo olduğunu, amacın benim memuriyetimi bitirmek olduğunu söylüyorum. O da: “Benden yana sıkıntı yok ama arkadaş solcu, onu ikna etmem gerektiğini” söylüyor. Ona da durumu anlatıyorum ve daha bir şey söylemeye fırsat bulamadan eve girip, silahları alıp çıkıyorum.