03 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken genel seçimlerde oyların %34,3’ünün alan Adalet ve Kalkınma Partisi 363 millet vekili kazanarak parlamento da %66 çoğunluk sağlayarak tek başına iktidara gelmişti. %10 barajını iki parti aşmış, barajı aşamayan partilerin oy oranı ise %46 dan fazla olmuştur. Yani seçmenin büyük çoğunluğunun oy verdiği partiler meclise girememiştir. Yeni kurulan bir parti olmasına rağmen Ak Parti büyük bir sürprize imza atmıştır. İlimizde de 7 milletvekilinin 5’ini kazanmıştı.
Gariplikler ülkesi olan ülkemizde bir gariplik daha yaşanmış ve partinin kurucusu ve Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan siyasi yasaklı olduğu için seçimlere katılamadı ve seçilemedi. Adam parti kurabiliyor, partisi seçimlere katılabiliyor ve kazanarak iktidara geliyor ama başkanı siyasi yasaklı. Bu sadece bizde olabilecek bir durum.
İlimizde de çoğunluğun oyunu alarak beş milletvekili seçilmişti. Sonuçlar açıklandıktan birkaç gün sonra bu vekillerden birisi ortak bir tanıdık vasıtası ile beni arayarak görüşme isteğinde bulunmuştu. Bende bunun üzerine ortak arkadaşla beraber Ak Parti Ordu İl başkanlığı binasına gittik. O zamanlar Ak Parti binası şu an ki Ada Simit Sarayı bitişiğindeki binanın ikinci katında idi.
Ortak arkadaşımız ben ve o vekil İl Başkanı odasına girdik, vekil il başkanını da dışarıya çıkardı ve kapıyı içerden kilitledi ki bizi kimse rahatsız etmesin dinlemesin diye. Sayın vekil memleketin durumu, neler yapacaklarını, Ordu’da da neler yapılacağı uzun uzun anlattıktan sonra sıra Milli Eğitimde neler yapılacağı ve bunun yaparken kimlerle çalışılacağını anlattı ve sonunda bana dönerek:
“-Hocam Milli Eğitimde en iyi tanıdığımız ve yöneticilik konusunda başarılarıyla kendini kanıtlamış olarak biz seni görüyoruz ve Allah’tan bir aksilik olmazsa birlikte yürüyeceğiz ve çalışacağız” dedi. Ve ilave etti: “sizden habersiz biz hiçbir adım atmayacağız. Ben henüz Mazbatamı almadım, kesin sonuçlar açıklanmadı. Kesin sonuçlar belli olsun, mazbatamı alıp Ankara gideyim. Meclis açılsın, yemin edelim ve Meclisteki görev dağılımı ve işlemler tamamlansın bir dahaki gelişimde konuya daha etraflıca konuşuruz” dedi.
Ben de lafın tamamı deliye söylenir misali gereken mesaj alınmıştır dedim ve bu işle ilgili araştırma ve incelemelere başladım. Kimlerle çalışabilirim, kimlerle yol arkadaşlığı yaparak bu ağır yükün altından kalkabilirim diye araştırmlara başladım. Farklı farklı insanlarla görüştüm, bilgi aldım ve bu konuda sorumluluk alabilecek bazı arkadaşlarla da görüşmeler gerçekleştirdim. Kimilerinden de ilerde böyle bir şey olur bana görev verilirse çalışabileceğimize dair söz bile aldım. Artık sayın vekilin harekete geçmesini beklemeye başladık.
Meclis toplandı, başkanının seçti, diğer görevlileri seçti. Hükümeti kurma görevi Abdullah Gül’e tevdi edildi. Hükümet kurma çalışmaları devam ederken bizde sayın vekille irtibatımızı devam ettirdik. Her seferinde herhangi bir aksilik olmadığını biraz beklememiz gerektiğini söyledi. Hükümetin güvenoyu alması gerektiğini belirtti. Nihayet hükümet kuruldu, güvenoyu alındı.
Akabinde sayın vekil Ordu’ya gelince yeniden bir araya geldik bize biraz daha zaman gerekli olduğunu acele etmeye gerek olmadığını belirtti. Bende yaptığım çalışmalar hakkında kendisine bilgiler aktardım. Bu arada kendisine benim bir beklentim olmadığını, şimdiye kadar da hiçbir görev talebinde bulunmadığımı söyledim ve ilave olarak hep görev verildiğini bende verilen görevleri layıkıyla yapmaya çalışarak bana güvenenleri mahcup etmemeye gayret ettiğimi söyledim.
Şimdi de ne görev verilirse yapmaya çaba göstereceğimi ve beni hangi göreve layık görürlerse onu en iyi şekilde yapacağımı söyledim ve ilave ettim müdürlüğe layıksam onu, kapıcılığa layıksam da onu en iyi şekilde yapacağımı belittim. Ben bu memleketin çocuğuyum, ekmeğini yiyip, suyunu içip havasını soluyorum. Bu millete hizmet etmek benim için hem görev hem de şereftir. Bu milletin yaptırdığı okullarda okuyup meslek sahibi olmuşum, yaptığımın karşılığında bana maaşımı vermiş bende ona elimden geldiğince hizmet etmeliyim. Benim hayata bakışım bu.
Zaman su gibi akıp gidiyor ama ufukta bir şey yok. Fakat herkes beni tebrik ediyor sanki müdür olmuşum da benim haberim yok. Bir gün aynı partiden bir arkadaşın mağazasında sayın vekille görüşmek istedim, mağazaya girdiğimde vekilin etrafı dolu herkesle bir şeyler konuşuyor zamanda geçiyor. Benimde başka bir yere yetişmem lazım. Mağaza sahibi ortak arkadaşıma sayın vekilime selam söyle bugün çok yoğun ileride kendisi ile görüşürüm dedim. Maksadım durumun ne olduğunu öğrenmekti.
Sonradan öğrendim ki beyefendi benim için “hocam mağazaya kadar geldi de bizimle görüşme zahmetine katlanmadı. Benim yerime arkadaşla görüştü” gibi cümleler kullanmış. Ben anladım ki bundan bize hayır yok. Ama yine de sesimizi çıkarmadık bozgunculuk bizden gelmesin diye.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum yine vekil bey bizimle bir görüşme daha yaparak bize epey masal anlattıktan sonra Milli Eğitim Bakanının: “İllerde ki görevlendirmelerde Milli Eğitim Müdürünü bana bırakın alt kadroyu siz oluşturun” dediğini söyledi. Bu nedenle de hocam müdürlük işi biraz zor dedi. Bende kendisine kendinizi zorlamayın benim bir isteğim zaten yoktu. Önemli değil dedim ve konuyu kapattım.
Hükümet bir kararname yayınlayarak Milli Eğitim Müdürlüklerinde görevli bulunan şube müdürü ve müdür yardımcılarının çoğunu görevden aldı. Ordu’da da görevden almalardan sonra İlde bir müdür yardımcısı ile bir şube müdürü kaldı. Acele ile hemen görevlendirmeler yapıldı. Yapılan görevlendirmede bana da Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevi verildiği gibi uhdeme verilen görevleri bile belirlemişlerdi. Öğleden önce parti yönetimindeki arkadaşlar bana görevimle ilgili bilgilendirilme yapıldı ve valiliğin onayladığı belde de mesaj olarak geçildi.
Artık öğleden sonra gidip göreve başlayacağız. Öğle arasında ne oldu ne geçti bilmiyorum, öğleden sonra bana telefonla: “Hocam öğle arasında bir şeyler oldu sizi şube müdürü yaptılar” diye çok iyi tanıdığım biri telefon etti. Bende neden böyle bir şey oldu diye ısrar edince bu defa bana: Hocam hiç arzu etmediğimiz bir durum oldu. Şube Müdürü olarak görevlendirilen falanca okulun müdürü vekili arayarak: “Atatürk Lisesinin Müdür Başyardımcısı birinci yardımcı oluyor, ben okul müdürüyüm beni şube müdürü yapıyorsunuz” demiş dedi. Vekilde bunun üzerine “Mehmet Ali Hoca zaten bizim onu şube müdürü yapalım da falan okul müdürünü müdür yardımcısı yapalım” dediği için sizin göreviniz değişti.
Biz vekile Mehmet Ali Hocamızın yapacağı işleri bu yapamaz diye itiraz edince de görevler hocamda kalsın ama bu müdür yardımcısı olsun dedi deyince bende kendisine: Size adam lazım değilse bana koltuk lazım değil, kimse benim şahsiyetimle oynayamaz. Bizi Milli Eğitim Müdürü olarak yola çıkarıp, sonra yardımcı, sonra da şube müdürü yapacak adam daha anasından doğmadı. Derhal beni o listeden silin, yoksa gider göreve başlar ve bir gün sonra istifa eder sizi rezil ederim dedim” ve telefonu kapattım. Hemen arkasından benim ismim silinip yerine bir ilköğretim okulunda müdürü olan bir başka arkadaş yazılmış.
Böylece bizim siyasetçilerle olan bir hikayemiz de diğerleri gibi sonuçlanmış oldu. Arkasından ben okula geldim. Hemen dilekçemi yazdım ve Atatürk Lisesi Müdür başyardımcılığı görevimden “özel nedenlerim” dolayısıyla istifa ediyorum dedim. Böylece kuruluşundan beri idari görev yaptığım, bu görevim sırasında ayrıca okulun bünyesinde açılan Anadolu Öğretmen Lisesi ve Ordu Fen Lisesinin de kuruluşun gerçekleştirdiğim idarecilik görevini on üç yıl sonra 2003 yılı ocak ayında sonlandırmış oldum.
Bu olay kısa sürede duyulunca kimileri vekil beyi arayarak bana yapılanın ayıp olduğunu, zaten doğru dürüst bürokrasinden anlayan adamlarımızın olmadığını vekile hocamızın yerine atanan adamında nereden çıktığını ve bunun bizimle kan uyuşmazlığı olduğunu söyleyince vekil bey beni kastederek: “Bizim hainler görevi kabul etmediler ki ben ne yapayım” diyerek bizi bir de hainlikle suçlamışlar. Biz böyle hainlerin lafına bakacak değiliz elbette güldüm ve geçtim.
İstifa edince torba kadroya düştük, bir süre kendi okulumda derslere girdikten sonra kadromu İmam-Hatip Lisesine verdiler ve bölgede yeni kurulan Cumhuriyet Lisesinde de derslere girmeye başladım. Yıllar sonra da olsa öğretmenliğe dönmüş oldum. Burada da yedi yıl çalıştıktan sonra 2010 yılında emekli oldum. Siyasiler benden bende onlardan kurtulmuş oldum.
Bu arada da sizin sabrınızı epeyce zorladım.
