Bugün, 18 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA 42

ÇOK GÖZE BATMAMAK LAZIM


Bugün ki yazıma o dönem Alucra İmam-Hatip Lisesinde öğrencim olan Hüsrev Bey’in bir önceki hatıra yazıma yaptığı yorumla başlamak istiyorum ve hiç dokunmadan da paylaşıyorum. Yine hatıralarımı okuyarak bana telefonla ulaşıp başka okullarda yaşadıklarını anlatan arkadaşlarımda oldu ve ilginç anılar dinleme şansım oldu. Ne yazık ki bazı öğretmenler nedeniyle çoğu gencimizin hayatının kararmış olmasından üzüntü duydum. Özellikle bazılarının öğrencileri düşman gibi görmesi ve en ufak hatalarında “engizisyon mahkemelerini” kurmaları ve bir sürü gencimizin istikbali ile oynamaları son derece utanılacak bir durum.

Ama unutmamak lazım ki öğretmenlerin ve eğitimcilerin yanlış örnekleri olduğu gibi öğrencilerinde art niyetli olanları da mutlaka vardır. Bizim işimiz hep birlikte bu olumsuz örnekleri düzeltmek olmalıdır. Rahmetli anacığım: “Kanı kan ile yıkamazlar, kanı su ile yıkarlar” derdi. Biz de öyle yapmalıyız. Bilemiyorum burada hep kendimi kusursuz gibi gösteriyorum ama belki de benim de çok daha kötü kusurlarım vardır ve insan hataları ile yüzleşebilmelidir.

Uzun yıllar çeşitli okullarda hem öğretmenlik hem de idarecilik yaptım ve her okulda mutlaka “Okul Disiplin Kurulu’n” da ya üye oldum ya da başkan oldum. Bazen kantarın topuzunu da kaçırmış ve bazı öğrencilerime çok sert de davranmış olabilirim.

Öğrencimin yorumu:

“Sn. hocam katkı olsun diye öğretmenlerin öğrencilerine nasıl davrandığı hususunda bir bilgi aktaracağım.

Cavit DOĞAN abim; lise birinci sınıfta Kuran'ı Kerîm dersinden bilinçli olarak bıraktılar. Babamın zoruyla işkencesiyle abim bir yıl sonra okula devam etti ve mezun oldu.

Dersten kalmasına sebep olan olay şu. Dayımın oğlu Alucra lisesinde okuyor bizde akraba olduğumuz için doğal olarak bazı Zaman beraber çarşıda bir araya gelirdik.

Hemşerimiz yakın köylümüz Nevzat Hoca dayımın oğlu ve diğer Alucra lisesindeki arkadaşları ÜLKÜCÜ OLDUKLARINDAN bizde onlarla beraber olduğumuzdan abimin de ülkücü olduğu düşüncesiyle abim Cavit DOĞAN’IN Bir yıl kaybına sebep oldular.

Ben birde abim hakkında Nevzat hocanın Cavit benim dersimden ağzıyla kuş tutsun geçemez, dediğini yıllar sonra aynı dönem okul arkadaşlarımızın birinden duydum.”

Evet yorumdan da anlaşılacağı üzere bir hiç uğruna öğrencinin geleceği ile oynanabiliyor. Hatta Ordu İmam-Hatip Lisesi mezunu bir arkadaşım anlattı, öğrencinin birisi köyden gelen yoğurt bakracını almak için kahvehaneye girdi diye öğrenciyi sınıfta bırakmak suretiyle tahsil hayatı ile oynayan bir öğretmenin adını verdi, utandım.

Neyse biz yine Alucra’ya dönelim.

Kısa sürede epeyce yakınlık kurduğumuz insanlar oldu. Bunlardan biride o dönem Alucra Müftüsü olan Mustafa Bey’di. Eşim de Kur’an Kursu öğretmeni olarak onun personeli idi. Önceleri aile olarak sık görüşüyor, birbirimize gidip geliyorduk. Ne oldu, nasıl oldu bilemiyorum, okuldaki meslek dersleri öğretmenleri ile yaptığımız karşılıklı güç gösterisi onu da etkilemiş olmalı ki sanıyorum okulda onunla samimi olan öğretmenlerin benim aleyhimde yaptıkları kulis etkili olmuş olabilir aramıza “kara kedi” girdi.

Bir gün eşim rahatsızlandı, sevk alıp doktora götürmek için müftülüğe uğradım ve sevk istedim. Memur, sevk vermeden önce müftü beyle bir görüşün dedi. Halbuki önceden gidiyor, memura sevki yazdırıyor ve müftüye imzalatıyordum. Durumda bir anormallik olduğunu anladım. Hiç bozuntuya vermedim. Müftü Bey’in kapısını vurdum ve içeri girdim, durumu anlattım, sevk alacağımı söyledim.

Müftü Bey: “Sen kimsin ki sevk istiyorsun. Sen benim memurum değilsin, sana sevk veremem, kim hasta ise o gelsin sevkini alsın” dedi. Şok oldum. Dilim döndüğünce eşimin çok rahatsız olduğunu buraya gelecek durumda olmadığını ve bu nedenle geldiğimi söylesem de yok, sevk alamadım. Sigortam attı. Sanki adamdan rüşvet istemişim de karşı gelmiş gibi bir ortam oluştu. O sinirle kapıyı suratına kapattım ve ben bu sevki almasını bilirim dedim ve çıktım.

Benim geldiğim ilk zamanlar Alucra’da çok iyi bir kaymakam vardı Akif Bey diye. O sıralar onun tayini çıkmış yerine de solcu bir kaymakam gelmişti. Kendisi ile de daha önce bir görüşmemizde olmamıştı. Müftülükten doğruca kaymakamlığa gittim ve özel kaleme kaymakamla görüşmek istediğimi söyledim ve uzatmayalım kaymakamın huzuruna çıktım ve durumu olduğu gibi anlattım. “Nasıl olur, öyle şey olmaz, sevk vermem ne demek” dedi. Hemen telefona sarıldı ve müftülüğü bağlamalarını istedi.

Açtı ağzını yumdu gözünü ve sayılmaması gereken ne varsa müftüye saydı ve yukardan aşağı güzelce fırçalayıp boyadı. Sonra da bana dönerek: “Git sevkini al, vermezlerse yanıma gel” dedi. Doğruca müftülüğe gittim ki sevkim hazırlanmış. Müftünün suratı beş karış. Alucra’da Müftülükle Kaymakamlık arası yaklaşık 300-400 metre kadar var. Müftülük ayrı binada. Bu olaydan sonra Müslüman geçinenlerle bizim aramızda buzdan dağlar oluştu. Küçük yerlerin güzellikleri çok olduğu gibi böyle çirkinlikleri de ne yazık ki eksik olmuyor.