Hayır, hiç beceremediğim hiciv türünde bir makale yazmaya kalkışmayacağım! Yazımın konusu "KASET", yâni "DEFO Dosyası" olacak.
Benim, bu konuda yıllardır yazıp durduğum (naçizane) tezim şudur: "KASET" (ki sadece seks içerikli olanlar değil; yolsuzluklar, sözkonusu siyasetçinin/ bürokratın ve sairenin devşirilme ve "kimlik" geçmişleriyle ilgili bilgiler ve saireler de buna girer), yâni "DEFO Dosyası" tehditlerinin siyasette/ devletlerin yönetiminde oynadığı rol, basit bilincimizin kavrayabileceğinden çok daha büyüktür, belirleyicidir. Bence bu konuda üzerinde durulması gereken asıl husus şudur: KASET'le, yâni DEFO Dosyası'yla tehdit; sanıldığı gibi, siyasî, bürokratik ve diger arenaları dizayn eden HAKİM GÜÇLER'in birden akıllarına gelip uyguladıkları bir keyfiyet değildir. Bu güçler, getirdiklerini aforoz edip götürebilme imkânını; yâni "KASET" ve "DEFO Dosyası" Demokles Kılıçlarını hep ellerinde tutarlar. Bu konudaki tedbiri önceden; o siyasetçiyi, bürokratı ve saireyi devşirme sürecinin ta başından itibâren alırlar. Yâni operasyon, - sanıldığının aksine - şu şekide uygulanır: Egemen Güç, elinde "KASET"i, (biriktirilmiş) "DEFO Dosyası" olmayan siyasetçiyi, bürokratı ve benzerlerini, yukarılara/ önemli kararlar almalarının sağlanacağı mevkilere asla yükseltmez!.. Bilmem anlatabiliyor muyum?
"O siyasetçi bir projedir; yıllardır kullandırtıyor kendini!" gibi şeyler söylemekle gerçeğin sadece doğrudan görünen bir bölümünü ifade etmiş oluyoruz. Bu arada: İstisnalar hâriç, "siyasetçi olma"nın, "proje elemanı olma" anlamına geldiğini de tesbit etmemiz gerekiyor!.. Türkiye'de hiç bir "PROJE SİYASETÇİ"/ bürokrat ve benzerleri yoktur ki, "Oyun Kuran Devşirmeci ve Kasetçi Çete" tarafından - tekrarlıyorum; ta projenin BAŞINDAN itibaren - KASET'e/ DEFO'ya bulaştırılmış olmasın!
Bu, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de böyledir: Jeffrey Epstein... Adnan Oktar... MHP Milletvekilleri... Deniz Baykal... Nuh Mete Yüksel... vs... vs...
Hiç bir mantığa sığmayan, her yanından akla zarar çelişkiler akan söylem ve hareketleriyle medyada gözümüzün içine sokulan algı operasyonu "ajan"larına (siyasetçi, bürokrat, sanatçı, sporcu, entel, akademiker vs.) bu kuklalığı/ bu "zulmü" yaptırabilen husus; onların KASETli, yâni DEFOlu geçmişlerinin OYUN KURUCULAR'ın/ DEVŞİRMECİLER'in ellerinde bulunuyor olmasıdır. Bence, işin sadece tuzu biberi olan PARA ve KARİYER edinme güdüleri, olgunun tümünü açıklamaya asla yetmez!).
Tamam! Makalemi burada sonlandırayım. Benim okurum âriftir; ârife daha fazla târif gerekmez. Kim(ler)i, neyi kastettiğim anlaşılmıştır, mutlaka.
KÖR NOKTA KÖŞESİ
1. Aklımı hep kurcalayan, ama doyurucu cevabını henüz bulamadığım bir soru: Avrupa Birliği'nde ve Türkiye'de her yıl KAÇ çocuk; NEDEN, NASIL ve NEREYE kaçırılmakta, izleri nasıl kaybettirilebilmekte; bunlar ÇETE'nin hangi projelerinde (pis işlerinde) kullanılmaktadırlar, acaba? Avrupa Birliği'ndeki kaybolan çocuk sayısı, resmi istatistiklere göre yılda ortalama 100.000 civarındadır... Türkiye'deki durumu yapay zeka'ya sordum, verdiği cevap şu: "Türkiye'de her yıl kaç çocuğun kaybolduğuna dair kesin bir sayı vermek mümkün değil, ancak çeşitli kaynaklar farklı rakamlar ve tahminler sunuyor. Bazı haberlere göre, yılda 10.000'den fazla çocuğun kaybolduğu iddiaları var. Ancak, bu rakamın doğruluğu ve hangi tür kayıp vakalarını kapsadığı konusunda netlik bulunmuyor. Diğer kaynaklar, kayıp çocukların sayısının daha düşük olduğunu ve bu kayıpların bir kısmının geçici olduğunu belirtiyor."
2. Prof. Dr. Ali Erbaş, Cübbeli Ahmet Hoca, Melih Gökçek, Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Kemal Kılıçdaroğlu, Süleyman Soylu, Sinan Oğan, Dr. Fatih Erbakan, Mesut Özil, Tuğçe Kazaz, Nagehan Alçı, Sezen Aksu, Yavuz Bingöl, Hakan Ural, Şafak Sezer, Hülya Afşar, Gülben Ergen, Gamze Özçelik, Orhan Gencebay, Rasim Ozan Kütahyalı, Barış Yarkadaş, Abdulkadir Selvi, Cem Küçük, Mehmet Metiner... vs...vs... Hay Allah! Şimdi bu isimler nereden geliverdi aklıma!? Ne yazacaktım, ben?! Unuttum, iyi mi! Alzheimer belirtisi mi nedir?! (Bu zaafımı sakın Ordu HÜRSES duymasın!).