Bugün, 13 Haziran 2025 Cuma

Mehmet Ali AYDIN


HİÇBİR ŞEY SEBEPSİZ DEĞİLDİR

HİÇBİR ŞEY SEBEPSİZ DEĞİLDİR


Zalimliği ile meşhur Moğol hükümdarı Hülagü Han 1258 senesinde Bağdat’ı yakıp yıkar. 400.000’den fazla Müslümanı kılıçtan geçirir (Başka bir rivayete göre 250.000). Camiler, medreseler, kütüphaneler, saraylar, hanlar yerle bir edilir. O günün en önemli ilim, ticaret ve sanat merkezlerinin en önemlilerinden biri olan Bağdat viraneye döner. Milyonlarca dini ve ilmi eser Dicle Nehrine atılır. Nehir günlerce kan ve mürekkep akar. Hülagu bile şehirde yapılan katliamlar, yağmalar ve yıkımlar nedeniyle tiksinir ve şehre girmek istemez ve karargahını bile şehrin dışına kurmuştur.

Hülagü Han, şehrin dışına kurduğu karargâhtan haber gönderip o beldenin en büyük alimi ile görüşmek istediğini bildirir. Ancak kimse görüşmek istemez. Çünkü, işin içinde kelleyi kaptırmak da vardır.

Bu haber zamanın genç alimlerinden Kadıhan Hazretleri’ne ulaştığında, “Ben gidip görüşürüm” der. Herkes “bir kurban bulundu” diye rahatlar.

Kadıhan Hazretleri daha tıfıl bir gençtir. Doğru dürüst sakalı bile yoktur. Ufak tefek bir cüsseye sahiptir. Görüşmeye giderken kendisine; bir deve, bir keçi bir de horoz verilmesini ister. Bunlar hemen tedarik edilir.

Kadıhan bu hayvanlarla Hülagu’nun çadırına vardığında, onları dışarıda bırakıp içeri girer. Kendisini takdim ederler. “İstediğiniz Müslüman âlim bu” derler.

Hülagü Han, genci şöyle tepeden tırnağa bir süzer! Beklediği bir tip olmadığı için çok şaşırır ve “Başka birini bulamadılar mı?” diye sorar. Kadıhan hazretleri, böyle bir tepkiyle karşılaşacağını bildiği için, Hülagu’nun sorusunu şöyle cevaplandırır:

-Sen görüşmek için, iri yarı boylu poslu birini istiyorsan, devemi getirdim. Yok, yaşlı sakallı biri ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Yok, sesi gür biri ile görüşmek istiyorsan, horoz getirdim. Üçü de çadırın önünde, onlarla görüşebilirsin!

Hülagü Han, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar:

-Sen şöyle otur bakalım, deyip yer gösterir. Hemen arkasından ilk sorusunu sorar:

-Söyle bakalım! Beni buraya getiren sebep nedir?

Kadıhan bu soruya şöyle cevap verir:

-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük, zevke sefaya daldık. Cenab-ı Hak da verdiği bu nimeti almak üzere seni gönderdi.

İkinci sorusunu sorar:

-Peki beni buradan kim gönderebilir?

-O da bize bağlı, benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, nimetin kıymetini bilir, zevk sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen burada duramazsın!

Son zamanlarda gerek ülkemizde olsun gerekse dünyanın dört bir tarafında tabii afetler, depremler, sel felaketleri, toprak kaymaları, şiddetli yağışlar, farklı bölgelerde ortaya çıkan isyanlar, yağmalar, kavgalar ve savaşlar insanı ister istemez düşünmek zorunda bırakıyor. Biz neler yapıyoruz da bunlara müstahak oluyoruz.

Başımıza gelenlerin mutlaka bir sebebi var, hiçbir şey sebepsiz olamaz. Hz. Mevlâna bir beytinde bunu veciz bir şekilde özetlemiş:

Kula bela gelmez HAK yazmadıkça.

HAK bela yazmaz kul azmadıkça. 

O zaman başımıza gelenlerin hepsi bizim azgınlığımız yüzünden. Yukardaki kıssada da anlatıldığı gibi bizler aslımızdan, özümüzden ve Yüce Allah’ın yarattığı fıtrattan ayrılırsak başımıza da böyle bela ve musibetler gelecektir. 

Ne yazık ki toplumumuzda yozlaşma had safhadadır. Her türlü sapıklık normal hale getirilmiş ve genç nesillerimizi tehdit eder hale gelmiştir. Gençler arasında ateist, deistlik gibi son derece zararlı cereyanlar yayılmakta, toplumun kodlarına aykırı bir nesil ortaya çıkmaktadır. Kutuplaşmalar ve ötekileştirmeler birileri tarafından körüklenip milletimizi bölme peşinde olan mihraklar ne yazık ki bizim nefsani isteklerimiz, makam, mevki hırsımız ve egomuz yüzünden arzularına nail olmak üzereler.

Yaşadığımız onca felaket, musibet, bela boşuna değil. Bizi ilahi bir ikaz mahiyetinde ama ne yazık ki biz bunlardan ders ve ibret alacak yerde bunlardan bile kendimize aramızdaki ayrılığı körükleyici malzeme çıkarma peşindeyiz. İçimizde arsız, utanmaz ve Allahtan korkmaz bir grup var ki asparagas haberler yaparak olmamış şeyi olmuş gibi gösterip hala nifak tohumu ekme peşinde.

Eğer yaşadıklarımızdan ibret almaz, ders çıkarmazsak başka Hülagu’lar gelir bizlere musallat olur, ya da tabii afetler yakamızı bırakmaz. Nitekim de bırakmıyor hemen her gün ülkemizin bir yerleri beşik gibi sallanıyor ama biz hala başka şeyler peşindeyiz. Nefsimiz, ihtiraslarımız ve duygularımız aklımızın önüne geçerse zaten belamızı bulmuşuz demektir.

Allah sonumuzu hayırlı eylesin…