İnsan olarak olayları gözlemlerken çoğu zaman algı yanılması yaşarız. Olayları hep tersinden yorumlar ve olumsuz tarafından bakarız. Bunun neticesinde yanılmamız da o kadar çok olur.
Her gördüğümüz ya da yaşadığımız olayda mutlaka birilerinde mutlaka hata ve kusur ararız. Bu sonuçta bizi ve dolayısıyla toplumu ve dünyayı huzursuz hale getirmemizin alt yapısını oluşturur. Düşünsenize hepimiz, birbirinin hatasını, yanlışını ve kusurunu arıyor ve kendini aklama peşine düşüyor.
Aslında yapmamız gereken peşin hüküm vermeden olayın, hareketin, eylemin veya her ne olursa olsun önce mahiyetini araştırıp, bilgi sahibi olup, gerçeği öğrendikten sonra hüküm verebilsek çoğu şeyi, kavgaya, nizaa ve çekişmeye götürmeden çözümlememiz mümkün olabilecek.
Bazen insanın gözüyle müşahede ettiği, gördüğü olay bile sonuçları itibarı ile insanı yanıltabiliyor, görünen başka, olayın mahiyeti bambaşka olabiliyor. Göz gördüğünde bile yanılgıya uğrayabiliyor. Hani susuz kalan bir insanın çölde serap görmesi gibi.
Düşünürün biri “Yeryüzünde kötülük ve çirkinlik yoktur. Kötülük ve çirkinlik sizin bakışlarınızdadır. Bakmasını bilin.” Derken ne kadar da haklıdır. Aynı şeye bakan iki ayrı göz farklı şeyler görebilir. Birimizin güzel dediğine,, diğeri çirkin diyebiliyor.
Dünyamızı yaşanabilir bir hale getirmek istiyorsak eğer, aramızdaki farklılıkları en aza indirmeli, ortak paydalarımızı çoğaltmalıyız. Aksi durumda zaten çekilmez hale getirdiğimiz dünyayı, daha da çekilmez ve içinden çıkılmaz hale getirmemiz kaçınılmaz olur.
Dünyevi düşüncelerimiz, heyecanlarımız, zevklerimiz ve duygularımızı tatmin saadetinde başkalarının bu duygularını engellememeliyiz. Nasıl ki biz mutlu olmayı istiyorsak başkalarının da onu istediğini aklımızdan çıkarmamalı ve onları tatmin edeyim derken başkalarının dünyasını yıkmaya hakkımız olmadığını bilmeliyiz.
Başkaları ile ilgili yorum yapmadan bin kez düşünmeli, tartmalı ve ondan sonra kanaat sahibi olmalıyız. Aramızda ki duvarların nedeni ön yargılarımızdan başka bir şey değildir. Ondan da kurtulmanın yolu peşin hükümlü olmamak, katı tutumlar takınmamaktır.
Burada sizlerle yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum:
Bu hafta tatilden de istifade ederek çocukları ve torunları görmek için Ankara’ya geldik. Çocuklar Pursaklar’da oturuyorlar. Bende fırsat buldukça vakit namazlarını buradaki camilerde cemaatle kılmaya özen gösteriyorum. Çoğumuzun bildiği gibi bir rivayete göre cemaatle kılınan namazın sevabı tek başına kılınandan yirmi yedi kat daha fazla.
Pursaklar Yavuz Sultan Selim Camii’ne öğle namazı için gittim. Sünneti kıldıktan sonra müezzin efendinin kamet getirmesi ile farzı kılmaya başladık. Hemen yanı başımda namaz kılan benim yaşlarda biri rükû ve secdeye giderken imama uymuyor ve erkenden gidiyor.
Tam yanımda olduğu için dikkatimi çekiyor, ister istemez insanın aklına bir sürü şeyler getirmek suretiyle namazın huşusunu bozuyor. O anda aklına neler gelebileceğini benim yerime kendinizi koyarak düşünün.
Bir defa bunu bilerek yapan bir insanın namazı bozulacağı gibi imamdan önce secdeye gidenin durumunun ne olacağını burada yazmama bile gerek duymuyorum. Uzatmayalım. Adamı tanımıyorum, namazdan sonra kedisine açıklama yaparsam nasıl bir tepki göstereceğini bilemiyorum. Bir şey söylemesem vicdanım rahat olmayacak.
Caminin imamını sadece namaz kıldırdığı kadar tanıyorum. En azından imama söyleyeyim de nasıl olsa cemaatini tanıyordur ikaz eder diye içimden geçiriyorum. Ama namazda epey huzursuz oluyorum.
Namaz bitiyor yanımızda namaz kılan bir delikanlı da durumu fark etmiş olacak ki onu yaptığı hatadan dolayı ikaz etmeye ve doğrusunu anlatmaya başlıyor. Fakat o da ne; meğer adam sağır ve dilsiz değil mi?
Biz neler düşündük ne zannettik, meğer durum neymiş. Bu tabi ki bize argo deyimle “kapak” oluyor. Ben yine imama durumu anlatıyor ve ona bunun yanlış olduğunun münasip bir dille anlatılmasını istiyorum. O da bunu, ona hem yazılı olarak, hem de onun anladığı dilden sözlü olarak anlattıklarını ama sonuç alamadıklarını söylüyordu.
Bu nedenle peşin hükümlü ve kararlı olmamak gerektiğini bu olay bana bir kez daha anlattı, hem de unutamayacağım bir şekilde.
Siz siz olun aynı hataya düşmeyin ve peşin hükümlü olmayın ki, hem kendinizi huzursuz etmeyin hem de başkaları hakkında suizan değil hüsnü zan besleyin.