Bugün, 6 Eylül 2025 Cumartesi

Muzaffer GÜNAY


HZ. PEYGAMBER?İN HAYATINDAN PIRILTILAR (12)


İşte bu mimarla bir anlaşma yapılarak Kabe’nin inşasında çalışması sağlandı. Kısa zamanda çalışmalara başlandı. Her yaştan Mekkeli bu çalışmalara destek veriyordu.

Mimar Bakom, işinin tam ehliydi.

Muhammed’ül Emin de ayrı bir aşk ve vecdle çalışmaktaydı.

Birkaç hafta sonra, Kabe’nin duvarları tamamlanmıştı.

Sıra, Arafat Dağı’ndan İbrahim Peygamber tarafından getirilip konan Hacer-i Esved’in (Kara Taş) tekrar yerine konmasına gelmişti. Artık eskisi gibi kalabalık yoktu. Çünkü iş nerede ise bitmek üzereydi, hatta denebilir ki bitmişti. Büyük bir manevi değeri vardı Hacer-i Esved’in. Bu sebeple yerine konması için herkes birbiri ile yarış ediyordu adeta. Böylece birkaç gün geçmesine rağmen taş yerine konulamamıştı. Ciddi bir sıkıntı baş göstermişti. Kabile başkanları arasında bir türlü uzlaşma sağlanamıyordu. Böyle devam edecek olursa, kılıçlar kınından çıkacak, belki de kan akacaktı.

Ebu Ümeyye, yaşlı ve sözü dinlenen bir adamdı. Bu münakaşaların önüne geçmek için çözüm aradı kendince. Burası Harem’di. Kan akarsa, herkes sonu gelmeyecek bir kargaşanın içine dahi olacak kadar durum nazikti.

Yüksekçe bir yere çıkan Ebu Ümeyye, şöyle konuştu:

-Durun, bir dakika durun! Beni dinleyin! Ne kötü iş yapıyorsunuz. Allah’ın Evi’nde niza, dövüş yapılmaz, bunu hepiniz biliyorsunuz. Sonra hepimiz mahvoluruz.

Sizler yiğit insanlarsınız. Bütün hacıların heyecanla koştuklar bu Mukaddes Belde’nin bu Kutsal Mabed’in sakinlerisiniz. Bir çare bulmalıyız. Çaresi olmayan şey, sadece ihtiyarlık ve ölümdür.

Nispeten bir sakinlik havası oluştu bu konuşma ile.

Biri sordu:

-Bunun çözümü nedir ey Ebu Ümeyye?

-Gayet basit.

-Söyle o zaman.. Söyle de bitsin şu kavga, şu niza..

-Bitsin..

Ebu Ümeyye, çözümü şöyle açıkladı:

 

-Bir hakem tayin edelim, verdiği karara da uyalım.

-Mükemmel bir öneri.

-Harika..

-Daha iyisi olmaz.

İhtiyar bir adam:

-Hakem olarak kimi tayin edeceğiz peki?

Ebu Ümeyye, Şeybe Kapısı’nı işaret ederek:

-Şu kapıdan içeri ilk kim girerse, onu hakem olarak görevlendirelim.

-Çözüm bu işte.

-Evet,bu..

Bütün gözler o kapıya döndü.

Heyecanlı bir an!

Çok geçmedi ki, genç biri kapıdan içeri girdi. El Emin’den başkası değildi bu.

İtiraz eden olmadı. Karar kendisine açıklandı ve gereğini yapması istendi. Pratik zekasını hemen işleten Ebul Kasım (Hz.Muhammed) büyükçe bir bezi orta yere serdi ve:

-Bütün başkanlar bunun birer tarafından tutsun,dedi.

Emir gibi telakki ettiler bu sözü.

Başkanlar bez üzerine konulan Hac er-i Esved’i yerine koydular.

Bu mesele, böylece kan akmadan çözümlenmiş oldu.

-Muhammed başka imiş; bir kere daha anladık bunu..

 

İSLAM GÜNEŞİ DOĞMAK ÜZERE

Mekke halkı tek bir dine değil, bir çok dine inanıyordu.

Yahudiler, Hıristiyanlar, Hanifler ve putlara tapanlar, yani müşrikler.

Müşrikler çoğunluktaydı.

Allah’a inanmakla beraber, bir takım putları aracı olarak kabul ediyorlardı.

Hanifler ise yok denecek kadar azdı. Hz. İbrahim’in Dini’ne mensuptular. Yani gerçek İslam’a..

Yahudi ve Hıristiyanlar da pek azdı.

Müşrikler her şeye hakimdi.

Yüce Muhammed, artık 38,39 yaşlarında idi. Herkesten farklı bir dünya görüşü vardı. Duruşu, davranışı hasılı her haliyle bambaşka biriydi.

 

****************

Mekke müşrikleri bir gün toplanmışlar, bir putun önünde ve etrafında kah çökerek, kah dönerek dinsel tören yapıyorlardı. Ellerini çırpanlar, kendinden geçenler, sesli sesli dua ederek dilekte bulunanlar…

Haniflerden bir kaçı müşrikleri izliyorlardı. Hz. Hatice’nin amcası Varaka bin Nevfel de bunlardan biriydi. Dayanamayarak şöyle dedi:

-Yazık! Çok yazık! Bu yapılan nedir böyle? Allah bir ve tektir. Gerçeğin üstünü nasıl da örtüyorlar. Acıyorum bu insanlara!.

Bu sözleri dinleyenlerden biri olan Amr oğlu Zeyd:

-Varaka doğru söylüyor, dedi.

Huveyris oğlu Osman ve Cahş oğlu Abdullah :

-Biz de, biz de acıyoruz, çok üzülüyoruz, dediler.

O Varaka ki, bir gün yeğeni Hatice’ye gerçeği şöyle haber vermişti:

“Kızım, senin efendin, bir gün gelecek, Peygamberliğini ilan edecek. Keşke o günlere ben de kavuşsam. Bu bana meçhul. Fakat, sakın ola ki sen şüpheye düşme! Hep yanında ol ve hiç yanından ayrılma!”

 

****************

Ebul Kasım, içinde yaşadığı toplumun halini hiç beğenmiyordu. Son aylarda bu kanaati daha da pekişmişti.

Sonu gelmeyen kan davaları, çırıl çıplak vaziyette tavaflar.. Çoğu köleleştirilmiş bir yığın. Tefecilikle halkı soyanlar.. Meleler, mütrefler. Su gibi içki içenlerin hiç de az olmadığı bir toplum. Kahinlerin, arrafların,                                                                      falcıların büyük itibar gördüğü bir Mekke.. Kadının hiçbir değerinin olmadığı bir şehir.

İşte böyle bir cahiliye toplumu.

Yüce İnsan, tüm bu hallerden pek mustarip haldeydi. Toplumun gidişatını hiç iyi görmüyordu. Bundan dolayı pek rahatsızdı. Mutlaka bir çare bulunmalıydı.

Okuması, yazması yoktu. Ama tefekkür sahibiydi. Sıra dışı bir insan olduğu her halinden anlaşılıyordu.

(devamı var)..