Bugün, 18 Nisan 2024 Perşembe

Abdullah ALTAŞ


HZ. ADEM'İN ÇOCUKLARI.

HZ. ADEM'İN ÇOCUKLARI.


Kutsal kitabımız Kur'an-Kerim, tüm insanlığın atasının Hz. Adem olduğunu çeşitli ayetlerinde belirtmektedir.

Peygamberimiz Alehisselam da veda hutbesinde müslümalara hitaben, tüm insanların Hz. Adem'in çocukları olduğunu, Ademin de topraktan yaratıldığını bildirmiştir. Ayrıca peygamberimiz, kimsenin kimseye Allah'a kulluktan başka üstünlüğü olmadığını ifade etmiştir.

Daha önce Allah tarafından gönderilen, zamanla bozulmuş olan kitaplarda birtakım hakikat kırıntılarının kaldığını görmekteyiz. Bu hakikat kırıntılarında da Hz. Adem'in İnsanlığın babası olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Tüm bu bilgiler bize, hangi ırktan, hangi etnisiteden olursa olsun tüm insanların Hz. Adem'den türediğini, tüm insanların Hz. Adem'in çocukları olduğunu göstermektedir.

Farklı bir boyuttan bakacak olursak, tüm insanların kardeş olduklarını söyleyebiliriz. Hz. Adem'in çocuklarının farklı ırklarda olması, farklı etnisiteye sahip olması birbirine düşman olmasını gerektirmez. Bu farklılıklar kardeşlerin farklı evleri, farklı adresleri gibidir. Sadece evleri ayrıdır, ev adresleri ayrıdır fakat iletişimleri kardeşçe olmalıdır.

Hz. Adem'in çocukları zaman içinde birbirleriyle kavga etmeye başladılar. İlk zamanlardaki kavga "Hak ve Batıl" üzerine idi.  Zaman ilerleyince , süreç içerisinde şeytan, Hz. Adem'in çocuklarına sonucu   gene  "Hak ve Batıl" ile ilgili olacak yeni bir kavga şekli gösterecekti. Bu kavga şekli İnsanoğlunun bir çoğunun hoşuna gitmişti.  Çünkü "Hak ve Batıl"  mücadelesi emek yorulmak ve fedakarlık istiyordu. Halbuki   İnsanlardan, bir çoğu kendisine meşekkat getirecek böyle bir görevi üstlenmektense, kendisini yormayacak, kendisine külfet olmayacak, kendisine, ibadet gibi bir sorumluluk yüklemeyecek olan, ırk ve etnisite farklılığı  gibi bir hevesi tercih ediyordu.

Artık ağızlardan, dillerden, "Din" yerine, "Irk" ve onunla ilgili kavramlar çıkıyordu. Artık "Dinin" yerine "Irk" koyulmuştu, pek bir masrafı da yoktu...                           

Artık "Hak ve Batıl" gibi ulvi mücadele azalacak, artık bütün mücadele ırk ve etnisite üzerine olacaktı. Üstünlüğün kriteri kulluk bilinci değil, etnisite farklılığı olacaktı. Nitekim de öyle oldu.

Şöyle en az bir kaç yüzyıl geriye yönelik dünya tarihine özet olarak bir bakacak olursak ırka dayalı felsefenin, oluşumların, ırk ile övünmenin ve bu durumun yüceltildiğinin, bu durumu bir eğitim olarak nesillere aktarıldığını görmekteyiz.

Unutmayalım ki, Ahiret yolculuğunda bize, ırkımız ile ilgili sorular yöneltilmeyecektir.  Bize bu yolcu lukta sorulacak sorular üzerine odaklanıp, ona göre yaşantı ve felsefe geliştirmemiz lazımdır.

Bu geçip giden zamanda işin en akıllıcası bu olsa gerektir.