Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Kemal MENCELOĞLU


HZ ALİ (RA) ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME

HZ ALİ (RA) ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME


Hz. Peygamberimiz(sav) in ahirete irtihalinden sonra İslam toplumunun başına sırasıyla Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali olmak üzere dört büyük Halife’nin geçtiğini biliyoruz.

Hz. Ali, Efendimizin en yakını. Amcası Ebu Talibin oğlu, ilk müslüman çocuk, Hicrette Resul’ün yatağına yatan, kızı Fatıma’nın eşi, torunları Hasan ile Hüseyin’in babaları. Efendimizin soyu onunla devam etmiş; ilim, cesaret, cömertlik denilince akıla ilk önce onun ismi gelmiş büyük Veli. O Mümtaz şahsiyetlerin her birinin çok büyük özellikleri bilinen bir durumdur.

Her birisinin seçimi diğerinden farklı yöntemlerle gelişen bu özel insanlar İslam devletini idare etmişlerdir. Ebu Bekir’in sadakati, Ömer’in adaleti, Osman’ın cömertlik ve ahlakı, Ali’nin ilim ve cesareti asırlar boyunca ümmeti Muhammed’in hafızasında hak ettiği yeri almıştır.

Hz. Ali’nin Halife seçilmesi kendi isteğiyle olmamıştı. İstediği zamanlarda olamadı, beklemediği bir anda kendisini bu ağır sorumluluğun içinde buldu.

İslam toplumunda bir ilk yaşanmış, Müslümanlardan âsi bir grup nahak yere Halife Hz. Osman’ı katletmişti. 656 yılında işlenen bu cinayet asırlardan beri acısını  günümüze kadar getirmiş, fitne ateşini devamlı kaşımıştır. Birini diğerinden ayıramayacağımız, takvada ve fazilette asla yarışılamayacak düzeyde olan bu insanlar arasında geçen olaylar tarihteki yerini almış; acı, hüzün ve ıstırabı günümüze kadar (ne yazık ki )taşımıştır.

İlk dönem İslam tarihinde detaylı bir şekilde anlatılan Cemel ve Sıffin vakaları çok acı sahnelerdir. Hz. Osman’ın şehadetinden sonra Hz. Ali, Hz. Aişe, Zübeyir ve Talha arasında gerçekleşen hadiseler izahında güçlük çektiğimiz olaylardır. İsmi geçenlerin yeryüzü güneşi Hz. Peygamber Efendimize ne derece yakın oldukları herkes tarafından bilinmektedir.

Hz. Ali, kendinden önceki üç Halife gibi seçimi nispeten kolay birisi olmamıştır. Son derece karışık bir ortamda sadece Medinelilerin ve sınırlı sayıda vilayetlerin tanıdığı ve bir çok valilerin ve ahalinin biat etmediği birisi olarak ağır yükü yüklenmek zorunda kalan bir Halifeydi. Hani bazen yaşadığımız durumlardır; çok istersin olmaz, hiç istemezsin ama senden ayrılmaz. Gerçekten Hz. Ali’nin Halife seçilmesi ve gerekse daha ilk başta kucağında bulduğu Cemel vakası onun hiç arzulamadığı bir durumdu. Bu diğerleri için de aynıydı. Karşısında yer alanlar da böylesi bir sonucu hiç beklemezlerdi. Ama ne acıdır ki, yıllar sonra bile acısını yüreğimizde hissettiğimiz bu olaylar Saadet güneşine çok yakın bir zamanda gerçekleşti.

Bu olay bize fitne ve fesat hareketlerinin nelere mal olabileceğini göstermektedir. Yüce Allah Bakara süresinde:” Fitne adam öldürmekten daha beterdir.” buyururken; Hucurat Süresinde:” Size bir fasık haber getirdiği zaman araştırın...” derken, ne kadar mühim ikazlarda bulunduğunu çok iyi anlamak zorundayız. “Su uyur düşman uyumaz” ; “ Güven denetime mani değildir” şeklinde söylenen atasözlerimiz bir defa daha kendisini hissettiriyor.

O gün bu olayların baş müsebbibi olan münafık Abdullah bin Sebe, Yemenli yahudi Gafiki’den istifade ediyor. Onu Medine’de isyancı grubun başında görevlendiriyor. Dumanlı havayı seven kurtlar olayları istedikleri şekilde provake edebiliyorlar. Sapla samanın birbirine karıştığı durumlarda güneşi görmek maharet istiyor. Zaten İslam toplumu ne çektiyse kafirlerden ziyade münafıklardan çekmiştir.

O günün İbni Sebeleri tarihte birçok kez tekerrür etmiş, 15 Temmuz 2016 da çirkin ve çirkef yüzünü bir kez daha en bariz şekilde müslüman milletimize göstermiştir. Müslüman her zaman ve her yerde çok dikkatli olmak zorundadır.

Bir çok İslam büyüğünün ifade ettiği gibi bizler de diyoruz ki: “ Allah o günlerde bulunmamakla ellerimizi, bugünde konuşmamakla dillerimizi muhafaza buyursun”