Bugün, 21 Kasım 2024 Perşembe

Muzaffer GÜNAY (ÇOCUK MASALLARI)


İBO İLE YARASA

ÇOCUK MASALLARI


 

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, İbo diye bir çocuk varmış. İbo’nun annesi üveymiş. Haso ve Memo adlı iki de üvey kardeşi varmış.

İbo’nun üvey annesi çok kötü kalpliymiş.

Bütün işleri, İbo’ya yaptırırmış. Yapamazsa da dövermiş. Daha da olmazsa kümese, tavukların yanma hapsedermiş. İbo, ne etsin, ne desin? Anne yok, baba yok, kalmış zalim bir üvey annenin eline. Hayvanları otlatırmış, odun taşırmış, bahçede çalışırmış. Kısaca, her işi İbo yaparmış.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, kötü kalpli üvey annesi, kuyudan su çekmeye da onu gönderirmiş. Üstelik, bu kuyunun suyu gündüzleri çekilir, geceleri gelirmiş. O yüzden, İbo çok korkarmış. Bir akşam, üvey annesi, İbo’- dan su getirmesini istemiş. Zavallı çocuk, kovayı almış, kuyunun yanma varmış. Ama, o sırada düşüp bayılmış. Yanma bir yarasa gelmiş, İbo’yu iyileştirmiş. Yarasaya çok teşekkür eden İbo, kuyudan suyu çekmiş. Yarasa:

- Bundan sonra, kuyunun başına gelince ellerini üç kere birbirine vur. Ben hemen yardımına gelirim, diye tembihlemiş. İbo, sevinç içinde eve dönmüş.

Onca işi yapmasına rağmen, üvey annesi İbo’ya yemek vermezmiş. İbocuk, ne kadar ağlasa da fayda etmezmiş. Haso ile Memo da İbo’ya çok acırlarmış. Ama ellerinden bir şey gelmezmiş. Birkaç defa, annelerine, bazı işleri yapabileceklerini söylemişler. Anneleri, onların yorulmamaları gerektiğini söylermiş.

Gün boyu, çeşitli işler yapan İbo, akşam olunca da kuyudan su getirirmiş. Zalim üvey annesi, İbo’nun korkmadan tek başına kuyudan nasıl su çektiğine şaşarmış. “Keşke getiremese de bir güzel dövsem.” Diye düşünürmüş.

Günün birinde İbo hasta olup yatağa düşmüş. Kuyudan su almak için annesi, Memo’yu görevlendirmiş. Fakat, Memo, karanlıktan çok korkarmış. Kuyunun yanına varmadan geri dönermiş. Annesine, “Bir cadı gördüm, kaçtım." Dermiş, her keresinde.

Evdekiler, susuzluktan kavrulup kalmış. Kötü kalpli üvey anne, bir akşam, kovayı alıp kuyunun başına gitmiş. Tam o sırada, uzaktan bir davul sesi işitmiş. Davulun sesine tempo tutmuş ve ellerini üç kere birbirine vurmuş. Yarasa, hemen gelmiş. Kadın çok korkmuş. Yarasa, İbo’nun nerede olduğunu sormuş. Kadın, yarasaya çok kızmış ve bir sürü hakaret etmiş. Çok üzülen yarasa, gözyaşları içinde uzaklaşmış.

Kadın, el yordamı ile kuyudan su çekip eve dönmüş. Bu şekilde aradan bir hafta geçmiş. İbo, hâlâ yataktaymış. Su taşımaktan bıkan zalim kadın, hasta olan İbo’ya:

Kalk artık, yalancıktan yatıp durma. Bacaklarını kırarım senin, diye bağırmış.

Zavallı çocuk, gözyaşları içinde kalmış. Üvey annesi, bağırdığı yetmezmiş gibi, İbo’yu dövmeye başlamış. Bu sırada, yarasa pencereden içeri girmiş. Zalim kadını ısırmış, bayılıp yere düşen kadının kanını emmiş. Bir süre sonra kadın kendine gelmiş, doğrulmuş. Bütün bunların suçlusu olarak İbo’yu görmüş. Bütün hırsını ondan almış. Buna çok üzülen Haso, evini terk etmiş, uzaklara kaçmış.

İbo iyi olmuş. Kuyudan su taşımaya devam etmiş. Ama, yine üvey annesine yaranamamış. Durmadan dayak yemeye devam etmiş.

Memo da kızmış annesine ve evden ayrılmış. Kayıplara karışan kardeşi Haso’yu aylarca aramış ve sonunda küçük bir kasabada dolaşırken bir semercinin yanında görmüş. Kucaklaşarak hasret gidermişler. Haso, İbo’nun nasıl olduğunu sormuş. Memo, her gün dayak yediğini söyleyince, Haso çok üzülmüş. Bir daha köyüne dönmemeye karar vermiş. Memo da ona katılmış.

Öte yandan, İbo’nun kaderi hiç değişmezmiş. Sabah akşam, bir sürü hakaret dolu sözler işitir, bol bol dayak yermiş. Günün birinde İbo, eve dönmemiş. Akşam olmuş evde su yokmuş. Zalim üvey anne kovayı alıp kuyunun başına varmış. Yarasa bir ıslık çalmış. Binlerce yarasa oraya toplanmış ve kadına saldırmış. Kadın neye uğradığını şaşırmış. Ama, kötü sözler söylemeye devam etmiş. Yarasalar ise kadının kanını tamamen emip bitirmişler. Kadın, orada ölüp gitmiş.

İbo ise, eve gelmiş. Üvey annesini evde bulamayınca, kuyunun başına koşmuş. Bir de bakmış ki, yarasalar onu öldürmüş.

Yapayalnız kalan İbo, üvey kardeşlerini bulmak için yola çıkmış. Gündüz yürümüş, gece yürümüş. Her vardığı yerde kardeşlerini sormuş. Kardeşlerini ararken küçük bir kasabaya uğramış. Bir çok iş yerine:

- Haso ile Memo’yu gördünüz mü? Diye sormuş.

Tam ümitlerinin tükendiği sırada, gördüğü bir semerciye sormuş ve çok sevindirici bir cevap almış. Semerci:

- Onlar, benim ustalarımdır, içerde semer yapıyorlar, demiş.

Üç kardeş, birbirleri ile buluşmuşlar. Sarılıp özlem gidermişler. Haso ile Memo, annelerini sormuşlar. Yarasalar tarafından kanı emilerek öldürüldüğünü öğrenince çok üzülmüşler. Ama, İbo’nun dayaktan kurtulmasına da çok sevinmişler. Semerciden izin alarak evlerinin yolunu tutmuşlar.

Eve döndükleri zaman, ne iş yapacaklarını düşünürlerken her zaman İbo’nun yardımına koşan yarasa gelmiş. Bir iki kez titremiş, yakışıklı bir delikanlı olmuş. Üç kardeş, bu tuhaf duruma çok şaşırmışlar. Delikanlı:

-İbo, beni iyi tanırsın, değil mi? Demiş.

İbo, şöyle bakmış:

-Hayır, tanıyamadım, diye karşılık vermiş.

Delikanlı gülümseyerek:

-Benim adım Şah Cihan. Hint ülkesinin hükümdarıyım. Fakat, bir cadının büyüsüyle bir yarasa oldum. Eskihâlime dönmem için kötü kalpli bir kadının kanını emmem gerekiyormuş. Sizin annenizin kanını emdim ve böylece eski hâlime döndüm. Şimdi sizi alıp sarayıma götüreceğim. Her birinizi kendime vezir yapacağım.

Üç delikanlı, buna hem çok sevinmişler, hem de çok şaşırmışlar. Hep beraber Hint hükümdarının sarayına varmışlar.

Orada, bir ömür boyu mutlu bir şekilde yaşamışlar...

(Türk Masalı)