Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler bekçiyken, develer marangoz iken, cinler davul zurna çalarken eski hamam içinde…
Keçiler, çok inatçı hayvanlardır. Bazen sürüyü terk edip kendi başlarına dağ bayır dolaşırlar. Üstelik ne kadar fidan varsa hepsini kemirirler. Bitkileri yok ederler.
Bir gün iki keçi, kafa kafaya vermişler. Sürüden ayrılıp uzaklara gitmişler. Yeşil yapraklı, güzelim fidanları kemirmişler, yemişler. Karınlarını iyice doyurmuşlar. Bu arada çokta susamışlar. Susuzluklarını gidermek için, su aramışlar. Epey dolaştıktan sonra, bir dere görmüşler. O dereden kana kana su içmişler.
Bu dereden, karşıya geçmeleri gerekiyormuş. Derenin üzerinde dar bir köprü varmış.
İki inatçı keçi, yan yana köprünün üzerinde yürümeye başlamış. Köprünün ortasına geldiklerinde yol iyice daralmış. Hâlbuki biri önde, biri arkada yürüse hiçbir sorun olmayacakmış. Fakat, inatçı keçiler, anlaşamamışlar. Daracık köprüde yan yana yürümeye çalışmışlar. Hatta kavgaya başlamışlar. Biri, “önce ben geçeceğim”; diğeri, “yok ben geçeceğim” demiş. Uzlaşamamışlar. Bu kavga sırasında köprüden aşağı, suya düşmüşler. İki inatçı keçide suda boğulmuş.
İnatlaşmanın zararı çok büyüktür.
(Anadolu Masalı)