Psikoanalizin kurucusu Sigmund Freud, insan kişiliğini belirleyen üç faktörden söz eder:
1) Üst Ben (Über İch/ Süper Ego); 2) Güdüler (Es/ İd); 3) Ben (Ego/ İch). Dengeli kişilik, bu üç faktörün birbirleriyle uyum içinde bulunmasıyla mümkün olabilir. Ancak, Freud'a göre, bu faktörlerin içinde diğerlerine en fazla bağımlı ve dolayısıyla en güçsüz olanı, BEN'dir. Çünkü onun varlığı, gelişmesi ve kendini kabul ettirmesi, diğer iki faktöre doğrudan bağlıdır. Freud, bu tezini şu cümleyle özetler: "(BİLİNÇLİ) BEN, KENDİ EVİNİN EFENDİSİ DEĞİLDİR!" (Das Ich ist nicht Herr im eigenen Haus).
Bir "düşünme deneyi" yapalım mı? Bu üç faktörün, Türkiye'nin (ki örneklerden sadece biridir) siyasî arenasındaki karşılıklarını bulmaya ve onları irdelemeye çalışalım, ne dersiniz? Deneyelim:
- Freud'da İd/ Es, yâni "Güdüler" adı verilen faktör, HALKTIR/ Türk Milleti'dir.
- Üst Ben (Süper Ego/ Über İch) denebilecek merci, Türkiye'nin Müesses Nizamı'dır. (Ben, sosyalfelsefe teorimde, bu gücün, Üst DerinÇete ile Alt DerinÇete ortaklığının mahsulü olduğunu tezini savunmaktayım).
- İktidar: Freud'un analizinde, yukarıdaki iki faktörün kesişme alanıdır. Yâni HÜKÜMET, her ikisini de İDARE etmeye çalışan "(Bilinçli) BEN"in karşılığıdır.
Şimdi, başlığa da koyduğum soruyu biraz açayım:
HALK/ Türk Milleti bir yandan... Üst ve Alt DerinÇete'ler diğer yandan... Bu iki faktör arasında sıkışmış olan İktidar(lar), KENDİ EVİ'NİN (Türkiye'nin/ bir ülkenin) REİSİ/ EFENDİSİ olabilir mi? İktidar'ın, bulunduğu yere gelmesine destek olan GÜÇ, kendisine "ihanet" (!) edilmesine müsâde eder mi?
Türkiye'de, örneğin Mehmet Ali Birand ve Cüneyt Ülsever gibilerine: "Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir!" dedirten gerçek şudur: Türkiye'de (de) İKTİDAR(lar); ne tam anlamıyla yoksul halk kitlelerinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilme; ne de Türkiye'yi (de) arka planda yönetme iradesiyle hareket eden GÜÇLERİN talepleri karşısında bir "efendilik" yapabilme durumunda değildir. Küresel efendiler ve onların "yerli" (!) ortakları; hem halkı, hem de İKTİDARı/ iktidarları es geçebilen bir a) Özellikle maddî ve askerî "yaptırım" uygulama, b) Kumpas kurma/ komplo hazırlama ve uygulama güçlerine sahiptirler.
Bunun böyle olduğunu gösteren örneklere bir göz atalım: Önce, bir soru yöneltelim: İktidar(lar)'ın mutlak temsilcisi/ karakter maskesi olan kişilikler, yüksek sesle savundukları veya reddettikleri BİRÇOK konuda neden fikirlerini değiştirmek zorunda kalmaktadırlar? Türkiye örneğini ele alarak, bu çelişkili karar alanlarından şimdi aklıma gelen birkaçını sayayım: A) Türkiye'ye (de), sosyal/ demografik yapıyı bozacak sayıda göçmen kakalanması; B) Millî şirketlerin, servetlerin yabancılara ve "yerli" (!) ortaklarına satılması; C) Köylerin boşaltılması; tarım ve hayvancılığın imhâsı; D) Korona Plandemisi döneminde Türk Milleti'ne karşı uygulanan sıkıyönetim ve diktatörlüğe müsade edilmesi; E) Türkiye'ye karşı büyük bir ihaneti simgeleyen (yıkıcı) İklim Kanunu'nun Meclis tarafından kabul edilmesi; F) Uluslararası maden şirketlerine doğayı, ekolojik dengeyi imha eden hakların verilmesi; G) Liyakatsizlerin önemli mevkilere getirilmeleri; H) Digital Merkez Bankası Parası'na (CBDC) geçilmesinin onaylanması; I) HUKUK/ ADALET SİSTEMİ'NİN BÜYÜK ÖLÇÜDE İMHA EDİLMESİ... Hangi GÜÇler/ hangi Küresel Efendiler bu kararların alınmasını sağlayarak Türk toplumunu, insanını ve Türkiye'nin doğasını mahvedebilmekte; yâni Türk toplumunu ve insanını bölebilmekte, gerebilmekte ve Türk Milleti'nin çeşitli katmanlarını birbiriyle çatıştırabilmektedir?
Yukarıda sadece küçük bir kısmını özetlediğim, İktidar'ın "KENDİ EVİNİN EFENDİSİ" olamama durumu, Türkiye Cumhuriyeti için önemli bir güvenlik sorunudur. Bu durumda asıl zararı genel olarak Türk Milleti, ama özellikle yoksul halk kitleleri görmektedir.
*
Sigmund Freud'un teorisinde GÜDÜLER'in/ (yâni bizim analizimizde HALK'ın) diğer iki merci ("Üst Ben" ve "Ben") tarafından; yine BEN'in (yâni bizim analizimizde İktidar'ın) diğer iki faktör (HALK/ Güdüler ve Üst Ben/ Müesses Nizam) tarafından sürekli baskı altında tutulması; akıl hastalıklarına, toplumsal bunalımlara, çatışmalara ve yıkıcılığa (Destruktion) sebep olabilmektedir.
PARA'nın/ kapitalizm'in mutlak hâkim olduğu yerde zaten başka sonuç beklenemez.
KÖR NOKTA KÖŞESİ
1. Sigmund Freud'un, psikoanalizi tanımlarken söylediği önemli bir söz de şudur: "Nerede bilinç dışı/ bilinç altı GÜDÜ varsa, (bilinçli) BEN haline gelmelidir!" ("Wo Es ist, soll Ich werden!"). Bunu da kısaca kendi tezimize çevirirsek: Bilinçsizce/ güdüleriyle hareket eden HALK, (her bakımdan sağlığa kavuşabilmek için) BİLİNÇLİ HÂLE GELMELİDİR!
2. HALK'ın bilinçlenmesi; bu faktör'ün: a) Gerçek GÜDÜlerinin; b) Üst ve Alt DerinÇete'lerin (Süper Ego'ların); c) KENDİ BENLİĞİnin farkına varmasıyla gerçekleşir.