Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Muzaffer GÜNAY


İNSANİYET-ADALET-MEDENİYET

İNSANİYET-ADALET-MEDENİYET


Dr. Abdurrahman Tomakin, şehrimizin tanınan simalarından bir şahsiyet. Sosyal hayatın içinde hemen her zaman. Mesleğinin kıdemlisi  aynı zamanda. Yıllarca idarecilik yaptı. Birkaç dönem siyaset arenasında faal olarak bulundu. Bana göre, en önemli çalışma alanlarından biri yazarlığı. Kolay iş değil yazarlık. Dahası hem tıp doktoru, hem de yazar olmak. Sahiden zor iş.

                Birkaç kitabı çıktı bu güne kadar. Şu sıralar  “İnsaniyet-Adalet-Medeniyet” adlı oldukça hacimli eserini okudum. Büyük bir emek ürünü. Eseri ile ilgili olarak kaleme aldığı cümleler şöyle:

                “İnsaniyet, Adalet, Medeniyet” ilim formatında hak içerikli bir sunumdur. Bilgi ve belgeye (ayete) dayalı bu sunum; bireysel ve toplumsal, dünyevi ve uhrevi her bakımdan ele alınan kültürel bir telif çalışmasıdır. Bilginin milliyeti olmaz. Pek çok ismi hak eden bu çalışmada insaniyet; muhabbet ve merhameti, adalet; hak, hürriyet ve emniyeti ,medeniyet; maddi ve manevi evrensel kıymetleri ifade eder. Hürriyet ve (hak) ekmek bir insanlık davasıdır. Ahlak, fıtrattaki insani davranışın dışa vurumudur.” ( s.7)

                Yazar, eserinde Kur’ani ve nebevi  bir çok önemli kavramı ayrı ayrı ele alarak açıklamaya büyük özen göstermiş. Bir kaçı şunlar:

                Fıtratullah, zikir, ayet,kainat,hak, batıl, ilim,hikmet, maruf, münker, kalp, ahlak, akıl, irfan vb.

                Kavramlar hakkında verilen bilgiler ve serdedilen görüşler, Kur’an merkezli. Bir başka ifade ile söylersek, temel referans kaynağı  Kur’an-ı Kerim.

                Kadim  ulema ve eserlerden de istifade edildiğini  ifade edelim.

İslam’ın doğduğu  zamanın üzerinden  aşağı-yukarı 1450 sene gibi oldukça uzun sayılabilecek bir zaman geçti.  Yukarıda bahsettiğimiz  ve daha başak kavramlarla ilgili olarak tarihsel süreçte çok farklı  değerlendirmeler,tanımlamalar yapıldığı bilinmektedir ve şüphesiz bu tabii bir durumdur.

                Vakıa şu ki; alimlerin , bilim insanlarının aynı kavram veya konu hakkında yapılan değerlendirmeler ve beyanlar, bazen  birbiri ile taban tabana zıt olabilmektedir. Bunu da bir dereceye kadar normal kabul etmek her halde yerinde olur.

                Yazar, belli ki Kur’an üzerine epey çalışmış.  Konular  ve kavramlar  Kur’an  ve ardından  sahih hadisleri baz alarak  açıklanıyor, tanımlanıyor. Öte yandan Kur’an’da geçen kıssaları değerlendirirken aynı hassasiyeti görmekteyiz   Yazar’ın bakış açısında. Bilinmektedir ki, oldukça önemli konular, kimi ulema ve ilim adamı tarafından  tartışmalara açık biçimde yer almaktadır kim kaynaklarda.

                İnsanın anne karnındaki oluşum sürecini açıklarken, Abdurrahman Bey’in tıp doktoru olmasının ne derece önemli  olduğu da anlaşılmaktadır. Biyolojik ve anatomik kavramları yeteri kadar bilmeyenlere  göre çok daha net ve anlaşılın içerikte açıklıyor Müellif.

                Beden , nefis/ben, beyin, akıl, kalp, irade gibi ontolojik kavramlar hakkında da yine Kur’an merkezli değerlendirmeler ve bilgilendirmeler esere orijinal bir özellik katmaktadır. (s. 98,99).

                “Hür ve bağmışız insan” ara başlığı ile eserde yer alan şu değerlendirme çok önemli :

                “ İnsan, emrine verilmiş kainat imkanları içinde hesap vermek üzere yer, içer. Ancak bilinmelidir ki herkes, ‘ hesap gününe kadar’ serbest bırakılmıştır. İnsan sanmasın ki, ona hiç kimse sınır çizemez. Allah insanları yapıp ettiklerinden gözetlemektedir. Hiç kimse diğerine kefil değildir. Allah insanı iradesi istikametinde hür kılmıştır.” ( s.111).

                İnsan tekinin ne kadar kompleks yaratıldığı Kur’an’da net olarak yer almaktadır. Hem de birkaç yerde.

                Hem beden , hem de ruhen böyledir.

                Ve insan üstün özelliklerde yaratılmıştır. Bir gaye için var kılınmıştır. Başıboş bırakılmamıştır. ( Kıyamet/36)

                Eserin dikkat çektiği noktalardan biri de Müslümanların Allah’ın muradı doğrultusunda bir hayat tarzına  sahip olmadıkları meselesi. Ki, çok mühim bir problemdir. Asırlar var ki, Müslümanlık  dünyası  bunalım ve huzursuzluk içinde  adeta kıvranmaktadır.

                Böylesine  değerli eseri vesilesiyle  Dr. Abdurrahman Tomakin’i kutlarım.