Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Muzaffer GÜNAY


İNSANLIK EĞER BU İSE...

İNSANLIK EĞER BU İSE...


Size canlı bir insan hikayesi. Hikaye dediysem, edebi anlamda hikaye olacak kadar çarpıcı, yaşanıyor.

İsmi bizde kalsın. Mahallesi de keza.. Altınordu'nun bir ufak mahallesinde oturan bir erkek vatandaş.. Kendisinden başka hayatta hiç bir yakını kalmamış.. Yaşı 46... Kafası da 46'lık gibi. İşi yok, evi yok, bir kuruşluk geliri yok. Psikolojik özürlü.. Ama, uslu ve laftan anlıyor. Kötü bir iki odadan ibaret bir mezbelelikte kalıyor. Belediye aş evi olmazsa acından ölecek. Üç yıldır yakından ilgileniyorum. Üç ay, Samsun'da psikiyatride tedavi gördü.. Yine düzelmedi.. Tekrar olsun: Kendisinden başka uzaktan da olsa bir yakını, akrabası yok. Ben de ilgilenmesem, insaf sahiplerine sesleniyorum: Bu zat, hayatına kastedebilir. Onca çaresizliğe rağmen, yarı akıllı hayata tutunmaya çalışıyor. İş göremez raporunu çoktan hak etmiş. Fakat, el tutan yok.

Hiç bir yakını olmayan bu müzmin hasta ve çaresiz insan evladının suçu, günahı ne ki bu kadar, sahipsiz bırakılıyor? Psikolojisi çok bozuk. Ben üç yıldır ilgileniyorum. Son bir, iki bayan da ilgilenmeye başladı.. Aslında, çok akıllı, fakat bir o kadar da ince ruhlu, duygusal yapılı.. Öğretmenevi'nin bahçesinin daimi müdavimlerinden. Bir çay ısmarlayana denk gelmedim. Masama gelir beni görür görmez. Başlarız dertlerini dinlemeye. Bitmez, ardı arkası gelmez bir türlü.. Herkes tanıyor, lakin elinden tutan ilaçlık kabilinden bir insan evladı yok. Şimdi bazı soruları sorma vakti:

1-Bu çaresizin kaldığı mahallenin muhtarı yok mu acaba? Muhtar olmak sadece arada bir vatandaşın derdini, şikayetini yalandan dinleyip, sonra uykuya yatmak mıdır?

2-Bu mahallenin imamı her halde vardır. Osmanlı dönemin İmam mahallenin hemen her sorunu ile ilgilenirdi ve çözmek için elinden geleni yapardı? Bir imam, cuma vaaz ve hutbelerinde sahipsizlere sahip çıkın, kimsesizleri kanatlarınızın altına alın; dul ve çaresiz insanları titizlikle takip edin, elinizden gelen ne varsa yapın. Aralarında problem olanların arasını bulun; fakirlikten ekmek alamayanlar için yardım kampanyaları düzenleyin; hasta olanları ziyaret edin, yaşlıları ihmal etmeyin, küsleri barıştırın. Cemaatine yarım saat önce camiye gelir, caminin sohbet odasında gelenlerle sohbet eder, mahallenin işlerini görüşürdü. Halledilecek işleri sıraya koyar, Mahallenin bekarlarını ve dullarını evlendirmek için gayret eder, cenazesi olanlara gereken her görevini yerine getirirdi.

Cumhuriyetle birlikte bu güzel uygulama tarihin çöplüğüne atıldı. İmamlar günde beş vakit kıldırıyor, başka da resmi işleri olmadığından kendi işlerine bakıyorlar.. 

Osmanlı imamları mahallenin a'dan z'ye bütün ortak işlerini görmek için vatandaşları bir araya toplar, birlik ve beraberlik ruhunu geliştirir, köyün en uzak bir hanesi bile olsa orayı icap ettiğinde ziyaret eder; bedava talebe okutur, nikah kıyar, düğünlerde derneklerde bulunurdu. II. Mahmud'un Muhtarlık Sistemini getirmesinden sonra imamlar arka planda kaldılar.

Gelelim asıl konumuza: 

İnsanın cebinde ekmek parası olmazsa, ya kendini bir şekilde yok eder; ya da halk tabiriyle tımarhaneyi boylar.

Kim bilir Ordu'nun mahallelerinde böyle nice garibanlar vardır da, acılarını kurtlarla, kuşlarla paylaşıyorlardır. 

İslam'da bir Kural var ki şöyle: Bir mahallede kaç muhtaç varsa, hepsinden sorumludur Muhtar, imam ve tüm mahalle halkı. Bana inanmayanlar, Kur'an'a ve Hz. Peygamber'in hadis ve sünnetlerine baksınlar. 

Ben bu özürlü ile yıllardır ilgileniyorum. Bunu çok insan biliyor. Ne yazık ki, bir tek Allah'ın kulu çıkıp da "Hocam, biz de yardım edelim. Yanındayız.." Demedi, bu konuyu bilen, imamlar, İlahiyatçılar ve onlar kadar dini bilen ve yaşayanlardan numune kabilinden biri bana dönüp de : "Tek başına götüremezsin, bize de harcadığından pay çıkar, gereken yardımı yapalım.." diyen, bir tek din görevlisi, bir tek ilahiyatçı, bir tek düz vatandaş çıkmadı.. 

Kim bilir bu çaresiz gibi niceleri vardır da haberimiz yoktur.. Bahsettiğim şahsın halini bilip de oralı olmayanları Allah'a havale etmek en doğrusu.. Bir dörtlük ile son verelim:

Bir elinde Kadeh, bir elinde Kur'an/ Bir helaldir işimiz, bir de haram/ Şu üç günlük dünyada/Ne tam kafir ne de Müslüman..

Ömer Hayyam, bunu bin sene önce söylemiş. Gerisini varın siz düşünün. Muzaffer  Günay 

NOT: Yardım yapmak isteyenleri bu şahısla görüştürebilirim. Ben elime para almam..