Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Arzu ŞENEL


İŞKEMBE ÇORBASI

İŞKEMBE ÇORBASI


Çok uzun bir aradan sonra yeniden merhaba dostlar…

Sözü hep dillendirmeyelim biraz da dinlendirelim derken mesafeyi fazla açmışız affola, tekrar selâm ola…

Can-ı gölden sağlık âfiyet diliyorum evvela. Zira kısa bir süre önce “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözünü epeyce tecrübe ettik elhamdülillah.

Bu süreçte arayan, soran dostlara da hassaten teşekkür ederim.

Efendim Covid-19 testi pozitif çıktı, ilk günler gayet güzel hatta o kadar hafif geçiyor ki “Herhalde test yanlış” dahi dedim. Lâkin beşinci günden sonra ilk günleri hafife alışımı biraz pahalıya ödedim. Normalde de kaktüs misali su sevmeyen bendeniz, iştahın kaçması ile birlikte hepten unuttum.

İçtiğim ıhlamur ve kekik çaylarını sudan saymıştım oysa. Siz siz olun benim düştüğüm hataya düşmeyin.

İştaha bakmaksızın bol bol su ve çorba için. Mümkünse hepimizin dilinde dolaşan milli bağışıklık destekçimiz kelle paça.. : )

Kelle paça demişken biraz tebessüm ettireyim sizi. Yedinci gündü sanırım kelle paça getirdiler. Altıncı gün koku mekanizmam anormalleştiği için her şeyin kokusu daha önce hiç tecrübe etmediğim bir aromatik kıvamda bu arada. Neyse çorbaya bir kaşık saldım öyle güzel geldi ki anlatamam. Yalnız gözlerim yarı açık bakıyorum biraz da değişik.. Ama günlerdir ilk kez kasenin dibini görebildim oh elhamdülillah. Birkaç gün sonra çocuklar anlattı meğer içtiğim işkembe çorbası imiş. : ) Daha evvel hiç içmişliğim yoktu. Ee covid efendinin sayende tanışmış olduk. Vallahi bu yaştan sonra seve seve işkembe çorbası içmek de varmış kaderde.

Şimdi böyle güle eğlene, sizi de fazla sıkmadan yazmaya çalışıyorum ama yavaştan anlatmak istediğim mevzulara da girizgah yapalım.

Hastalık sürecinde iki kez ambulans çağırmak durumunda kaldık. İlki maalesef ani tansiyon düşmesi idi, oğlumun 112 servisle panik dolu sesiyle kendime geldim. İlk söylemeye çalıştığım şey “korkma” oldu. Zira canınız ne kadar yanarsa yansın ne hâlde olursanız olun, önce evladınız için çarpıyor kalbiniz…

O gün hastaneye gitmedik evde istirahate karar verdik. Gelen sağlık personeli gayet ilgili, sevecen ve işine hakim bir hanımefendiydi Allah razı olsun.

İkinci seferki ambulans tecrübemiz tam bir kabustu. Ayakta duramayacak kadar güçsüz bir hâlde çıktım ambulansa. Yalnız kalmak istemediğimi belirtmeme, oğlumu yanımda istememe, bütün ricalarıma rağmen kabul etmediler. Hatta hastanelerin yoğun olduğunu söyleyip hastaneye götürmek bile istemediler. En nihayet bize en yakın özel hastanenin acil servisine gitmeye karar verdik. Araç mı sıkıntılıydı şoför mü bilemiyorum yol boyu savrulmaktan bitap düştüm, evdeki semptomlar arttı ecel teri içinde bir an evvel müdahale edilsin diye beklerken nihayet araç durdu, kapı açıldı. Anlık bir rahatlama ve tekrar kapanan kapıyla girdiğim şok. Hastane kabul etmedi… O an yaşadığım hissi hiçbir kelime ile ifade etmem mümkün değil maalesef!

Sonrasında Devlet Hastanesi aciline gidildi. Bir sandalyeye oturtulup 45 dakika hiçbir müdahale yapılmadan bekledim. O bekleyişi, geçen sürede bedenen ve ruhen adım adım tükenişimi anlatamam, anlatsam da ne değişir ki???

Bir hemşire arkadaşımız (arkadaşımın araması ile) geldiğinde 112 ekibi hastane girişimi bile yaptırmamıştı. Beklerken beyefendinin şu sözlerini hayatım boyunca unutmayacağım. “Sizin karantina sürenizin dolmasına bir gün kalmış keşke evde bekleseydiniz.” Bir şey yapılmayacaksa eve götürebilir misiniz beni diyebildim zar zor.

“Bize mesuliyeti aldığınıza dair imza verin, kendi imkânlarınızla gidebilirsiniz”…

(İşkembe çorbası dediğimde belki burun kıvıranlarınız olmuştur. Bu zatı muhteremlerin tavırlarını görseydiniz edebinizin müsaade ettiği bütün kelimeleri sıralardınız eminim. İşkembeden  sallayan adamları sevemedim oldum olası!!!)

Velhasıl baygınlık geçirmek üzeresiniz, vücudunuz susuzluktan iflas etmiş, takatiniz yok, canınızı emanet ettiğiniz görevlinin sözleri kelimenin tam anlamıyla öldürücü darbe!

Tanıdık hemşire gelir gelmez kaydım açıldı, hemen serum takıldı kan tahlili vs.

Elimdeki serum torbasını tutarak gittim tomografi çektirmeye. Evet yoğunluk var bunu biliyor ve anlıyorum. Bu yoğunluğa etkim olmasın diye pandeminin başından bu yana rutin sağlık kontrollerini dahi yaptırmamış olan ben o gün kendimi savaş filmi sahnesinde gibi hissettim. Öylesine bir perişanlık…

Tomografiden geldiğimde artık ajite, ağlamaklı bir halde dua ediyordum. Kan tahlili ve tomografi normal çıktığı için eve gidebilirsiniz dendi.

Nasıl?

Kendi imkânlarınızla…

O güçsüz hâlimle taksi çağırıp eve döndüm.

Hastalık bir yana, insan yerine konmamak, insan muamelesi görmemek, aleladelik çok acıttı canımı.

İnsan yerine konmaktan kastım, saygı hürmet vs değil. Kendimi çok güvensiz hissettim. Bunun hakikaten tarifi yok.

Şimdi şikâyet etsen kimi kime şikâyet edeceksin ki tuz kokmuş memlekette.

Nereye gidersen git ya bir tanıdığın olacak ya da cebinde paran.

Hayır asla siyasî dil kullanmıyorum!

Hakikat bu.

İşini lâyıkı ile yapanları tenzih ederek kuruyorum cümlelerimi.

Şehir hastanesi yapmak çok güzel. Özel hastanelere her vatandaşın gidebilmesi de öyle. Ama insana insan gerek!

Biz insan yetiştiremez olduk. Olanı da insanlıktan çıktı. Hâl-i pürmelalimiz budur maalesef.

Hastane dönüşü iki gün ecel teri döktüm saat saat. Artık dayanılmaz olunca da başka bir hastanede tedavi süreci başladı. Vesile olanlardan Allah razı olsun.

Tedavi ne zaman ve nasıl başlar diye soracak olursanız kendinizi güvende hissettiğinizde başlıyor…

Çok şükür gelip geçti inşaAllah. Biraz deldi geçti ama geçti hamdolsun. Daha evvel de söylemiştim. İlgi, alaka, bir çift tatlı söz insanı hayata bağlayan…

İlaçlar sonraki iş…

İnsan insana şifa.

Ve elbet dualar.

Etrafınızda size gıyabınızda dua eden dostlarınızın olması büyük nimet.

Her daim hamd sebebimdir dostlarım. Rabbim eksikliğinizi göstermesin.

Mevla bütün şifa bekleyenlere hayırla, tez şifalar versin.

Hiçbir kulunu darda koymasın.

Her daim iyi insanlarla karşılaştırsın…

 

Sürc-i lisan etti isek affola.

Kalın sağlıcakla…