‘’Bir erkeği eğitirseniz, bir adamı eğitirsiniz. Bir kadını eğitirseniz bir kuşağı eğitirsiniz.’’ der Bringham Young… Türk kültürüne oldukça uzak bir adamın sözüdür bu. Fakat çok gariptir ki, yine bu söz Türk anlayış ve geleneğine oldukça uyan bir temele sahiptir. Dünya üzerinde her kültür ve medeniyette ‘’insanı’’ kadın yetiştirir. Yani aslında toplumun en küçük çekirdeğidir kadın. Bu çekirdek ne denli güzel olursa, kendinden sonrakiler de o kadar güzel ve makbul olacaktır. Kadını eğitmek,bir çocuğu okula göndermek demek değildir. Önemli olan, bu kız çocuğuna büyümeye başladığı andan itibaren sınırlar koymamak, toplumsal görevler vermemektir. Kanun koyucuya düşen ise, toplumda yaşanabilecek problemleri öngörüp önlemler almak, kadını ‘’erkeğin tarlası‘’ olarak gören anlayışa duvar olmaktır.
Eski Medeni Kanunda ‘’Evlenmek için,erkeklerin 17; kadınların ise 15 yaşını doldurması gerekir ‘’hükmü kanun koyucunun bu konuda ne denli ‘’toplumu yetiştirmekten uzak’’ bir bakış açısına sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. Kadını yetiştirmeden evlendirip bir toplumun yetişmesini beklemek mantık dışıdır.Eski medeni kanun kadını toplumun çekirdeği olarak görmemektedir. Bana kalırsa 15 yaşında bir kız çocuğunun evlenmesinin yasal olduğu düzenden, ‘’reşit olmayanla cinsel ilişki’’nin yasak olduğu şimdiki düzene sert bir geçiş yapmış olmak toplumun dengesini bozmuş durumda… Yani bu da aslında temel değişimlerin ne kadar geç yapıldığının acı bir göstergesi…
Esasen Yeni Medeni Kanunda, evlenme yaşı hususunda çok önemli bir gelişme gösteremedi… Fakat burada en önemli noktalardan biri de eski kanunda evlenme yaşı konusunda kadın ve erkeğin eşit olmamasıydı. En azından 2001 değişikliği ile kadın ve erkek evlenme yaşı konusunda eşit hale getirilmiştir. Yeni Medeni Kanun’un 124. maddesine göre ‘’Kadın ve erkek 17 yaşını doldurmadıkça evlenemezler.’’ hükmü konulmuştur. Bu hükmün toplumsal ihtiyaçları karşılama noktasındaki önemi birçok farklı yönden ele alınmalıdır.
Çocuk yaşta kişilerin, eğitim ve fiziki gelişimlerini tamamlamadan bir sebeple evlenmek zorunda kalmaları durumunda devletin görevi bu kişileri mağduriyetten kurtarıp evlendirmek midir? Yoksa bu çocuklara kanun nezdinde bu misyonu yüklemeyip, kadını ve erkeği eğitime, topluma karışmaya yönlendirmek midir?Ya da bir şekilde istismara uğramış veya rızaen cinsel tecrübeler yaşayıp, hamile kalmış, toplumun acımasız bakışı ile namusu kirlenmiş kızların bir an önce ‘’namusunun temizlenmesi’’ midir?
Devlet namus temizlemeli midir? Devlet çocukları evlendirmeli midir? Devlet kız çocuklarına ‘’olağanüstü hallerde’’ evlenme izni verdiğinde acaba bu çocuklar,nikahsız yaşamaktan mı kurtulur, yoksa eğitim; yaşam; çocuk olma; genç olma haklarını mı kaybeder? Acaba nikahsız yaşamamak mı daha önemlidir? Yoksa bir toplumun eğtimini tamamlaması mı? Tüm bunları okuyucunun takdirine bırakıyorum…
Bence kanunlar tüme varır. Yani neye ne kadar önem verilirse, toplumsal sonuçlar ona göre şekillenir ve büyür. Medeni Kanun 17 yaşı evlilik yaşı olarak görmemelidir. Hakime ,olağanüstü hallerde 16 yaşında çocuklara evlenme izni verme yetkisi vermemelidir. Böyle bir kanunun toplumdaki en acı sarsıntısı ‘’çocuk istismarı’’ olacaktır.
Siirt’te 11 yaşında evlendirilen ve evliliğin 3.yılında evinde ölü bulunan Kader ERTEN’i hatırlayın. Bu çocuk, 13 yaşında bir çocuk doğurdu… Bu çocuk , 14 yaşında ikinci çocuğuna hamile kaldı..Bu çocuk 14 yaşında öldü… Kim bilir hikayesinde başka ne acılar vardı. İstismarı, ailesinin kabul görmesiyle yaşadı. İstismarı kanunun öngördüğü kolaylıkların ,topluma sirayeti yüzünden yaşadı.’’ 14 yılda … Bebek oldu,çocuk oldu,ergin oldu, anne oldu, öldü…
Ne acı söylemiş Onno TUNÇ, ‘’Varmadan sekizine; Ergin oldu Ünzile ;Hem çocuk, hem de kadın; Onikisinde ana !’’
Sahi Ünzile kaç koyun ediyordu? Kaderi kaç koyuna sattı babası… Kader’in hikayesini kimler bilmiyordu?
Küçük değişimlerin, büyük güzellikler doğuracağını anlayacağımız günlere….
Toplumsal şiddet kurbanı Kader ERTEN anısına…