Bugün, 14 Kasım 2024 Perşembe

D. Mehmet ŞEKEROĞLU


KADİR İNANIR DA... NEYE?

KADİR İNANIR DA... NEYE?


 

 

"Barış"a mı, "Demokrasi"ye mi?

İnternette kendisiyle ilgili olarak yaptığım kısa araştırma, bana, Kadir İnanır'ın ideolojik ve soyut bir söylem olan "barış"a inanıyormuş gibi yaptığını; ancak, kendisinin ne (şablon olarak kullandığı) "barış" kavramının, ne de "demokrasi"nin derin içeriklerini analiz edecek durumda olmadığını gösterdi.

Kadir İnanır'ın "barış" deyimi, bana, iki küsür ay önce, Urfalı fındık işcilerinden birinin 5-6 yaşlarındaki oğlunun karşıma geçip, elleri belinde, "Sen Kürdistan'ı biliyon mu?" demesi gibi bir şeydir. Beyni yıkanmış o çocukla mantıklı bir konuşma yürütebilmenin zorluğuyla; "Kürdistan" yerine "Barış!" diyen Kadir İnanır'a "Barış'tan kastınız nedir?" diye sorulmasından çıkacak mantıkî sonuçlar aynıdır.

*

Bilindiği gibi, İnanır, "Çözüm Süreci"nde, "Âkil İnsan" olarak "seçilmiş"lerden biriydi. (Birkaç tane daha sayalım: Orhan Gencebay, Fehmi Koru, Lale Mansur, Oral Çalışlar, Yılmaz Erdoğan, Abdulrahman Dilipak, Mithat Sancar... vs.). Onların özellikle seçilmelerini sağlayan hususlar nelerdi, bilemiyoruz. "Çözüm Süreci"ni dikte eden emperyalizmin ve onun yerli "eleman"larının bu tercihlerdeki kıstasları bize karanlıķtır ve konumuz da bu değildir, zaten. Konumuz, İnanır'ın "barış" derken nasıl bilmeden konuştuğu ve onun bu kavramı anladığı haliyle, bunun "demokrasi"yle uzaktan yakından bir ilgisinin bulunmadığıdır.

*

Aşağıda, Kadir Inanır'ın düşünce tarzını yansıtan bir söyleşisinin internet bağlantısını veriyorum. Meraklısı girip bakabilir:

https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/120220242

*

Kadir İnanır'ın bol "BEN"li bu söyleşisinde, sözünü ettiği "barış"ın ne anlama geldiği konusu tamamen muğlaktır. Ama, bu sözle neyin telkin edilmek istendiğini anlamamak için sadece cahil olmak yetmez, (afedersiniz) enayi olmak da gerekir. "Kimse kimseyi enayi yerine koymayacak!" sözü ise, ben naçizanenin yazarken ve yaşarken ilke edindiği temel düşüncedir.

*

Türkiye'nin asıl sorunu; dış güdümlü, rantçı ve kapkaççı kapitalizmin demokrasiyi engellemesi ve yine emperyalist/ kapitalist ideoloji sonucu şekillendirilen etnik ve dinsel bölünmeler nedeniyle birleşemeyen demokratik muhalefetin de, bu sistemin rantçı bir parçası haline getirilmiş olmasıdır.

Kadir İnanır, aslında kendisinin de bu "sistem"in bir dişlisi olduğunu, söyleşisinin sonunda bilinçsizce itiraf etmektedir:

"Türkiye’de muhalefetin dahi kafasını nasıl uzatacağının sınırları bile çizilmiştir. Onun da mühendisliği yapılmıştır."

Tam bir psikolojik projeksiyon örneği olan bu söze - kendisi bağlamında - bizim ekleyebileğimiz hiç bir şey yoktur.

Bu tesbitim karşısında, kendisinin; "Ama BEN!.." diye başlayacak olan her itiraz cümlesi, hem komik kaçacak, hem de yine psikolojinin (ruhbilim) alanına girecektir ki, bu yazımın konusu, onun psikolojisini irdelemek değildir. 

KÖR NOKTA KÖŞESİ 

Kadir İnanır'la yapılmış olan söz konusu söyleşi, PKK'nın yayın organlarından "Rudaw.net"te yayımlanmıştır.