Değerli okurlar uzun zamandır yazamıyorum. Dahası yazacak zamanım olsa da gündemin yoğunluğuna yetişemediğimizden yazmaktan imtina ediyorum. Birinden bahsedecek olsam diğerini yazmamak, bende, sanki bir şeyleri eksik bırakıyorum hissiyatı yaratıyor ve sonuç olarak hiç yazamıyorum. Ordulular, Depremler ile ilgili TV programlarından tanırlar ismini yazmayacağım, Sevgili Ağabeyim aradı ve İran Cumhurbaşkanlığına “Men Türkem ve bundan da gurur duyuyorum” diyen bir soydaşımız seçildi. Senin buna yorumun nedir? diye sordu. Telefondaki sohbetimiz belli ki uzun sürecek ve söylediklerimi Ağabeyim’den başkası bilmeyecek, her şey uçup gidecek, en azından yazıya dökeyim, hem benim cevabi yorumum olsun, hem de yazı olsun ve uçup gitmesin dedim, işte yazıyorum.
Azerbaycan’ın ilk Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey’in yıllardır sosyal medyalarda dolaşan bir cümlesi aklıma geldi, fakat bu cümleyi nerede ne zaman söylediği konusunda kaynağa sahip değilim. Muhtemelen Azerbaycan’da yaşayan ve “ben, Türk değilim, Azeriyim” diyen kendi vatandaşları için söylemiş olma ihtimali çok yüksektir. Zira Azeriyim diyenlere karşı Rahmetli Ebulfeyz Elçibey çok tepki gösterirdi, demiş ki “Türk değilim diyene karşı sakın ısrar etmeyin. Allah’ın bahşettiği şerefi istemeyen şerefsize biz zorla şeref verecek değiliz” Burada bir parantez açarak, kaynağından emin olmamakla birlikte bu cümlesinin karşılığı olarak, sağ elimi kalbimin üzerine götürerek, “ Eyvallah, Ulu Adam, Ben de Türküm” diyerek ne olur ne olmaz kendimi garantiye alayım.
İran’ın yeni Cumhurbaşkanına gelecek olursak, o sözünün yanına Ebulfeyz Elçibey’in yukarıda ki sözünü yapıştırmalıyım dedim. Ancak İran’ın Cumhurbaşkanlığına bir Türk’ün seçilmesi beni heyecanlandırıyor mu? Kocaman bir HAYIR. Önce İran’a bakmalıyız. İran’ın molla rejimine bakmalıyız. Bu rejimin başında ki kişi Ayetullah Hamaney’e bakmalıyız. Doğrudan Ayetullah Hamaney’e bağlı İran’ın en büyük silahlı gücü, Devrim Muhafızlarına bakmalıyız. Devrim Muhafızlarının ve Mollalardan oluşan kurulun onayından sonra Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyabilen Pazeşkiyan’a hayran olacak değilim. Zira Mollaların ve Devrim Muhafızlarının izin verdiği ölçüde reformcu, Cumhurbaşkanı olabilecektir ve yine ancak o kadar Türk kalabilecektir. Efendim, Güney Azerbaycan’da Tebriz Kenti var ve bu kentin İran’da top koşturan İran’ın en büyük futbol takımı ve hatta dünyanın en fazla taraftarına sahip Traktör Takımı var. Taraftarına beni de ekleyin. Maçlarında “Bakü- Tebriz-Ankara” sloganları atılıyor. Eyvallah. Ancak karşımızda Molla rejiminin militarize ettiği aşırı mezhepçi bir toplum var. 22 yıldan beri Ülkemizde de AKP iktidarının Siyasal İslam ideolojisi ile militarize etmeye çalıştığı toplumuz. Oldukça fazla tarikatlar, cemaatler ehlinden müptezeller türediyse de, (Bazısı şimdi Terör Örgütü olarak anılıyor) bizim toplumumuz halen dahi, İran halkı gibi mezhepçi bir topluma asla dönüşmedi. Eğer öyle olsaydı, Can Azerbaycan ile bırakın tek millet, iki devlet olmayı, yan yana dahi gelemezdik. Gerek Azerbaycan’da yaşayan Türkler, gerekse Anadolu Türkleri asla mezhepçi bir toplum değiliz. Fakat İran rejimi; halkını o kadar çok militarize etti ki, önce o rejimden kurtulmaları, sonrada halk olarak uzunca süre terapi görmeleri gerekir. Dolayısıyla akıl tutulması yaşayan Molla rejiminin aday gösterdiği ve Türk olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanına karşı heyecan hissetmemem için oldukça fazla sebeplerim var. Özetle, İran coğrafyasında oluşan devletlerin, tamamı, 500 yıldır Anadolu’ya karşı tutumları daima ya hasmane olmuş ya da mesafeli olmuştur. Asla değişmemiştir. Kanaatimi zaten yazımın başlığından da anlamışsınızdır.
Dünya Liderimiz ile yeni İran Cumhurbaşkanı, muhtemelen coğrafyamızın gereği olarak illaki görüşeceklerdir. İlk görüşmede duyacağımız hitabı, “Değerli Kardeşim, Sayın Pazeşkiyan ile…” şeklinde devam edecektir. Dünya Liderimiz Cumhurbaşkanının Ülkelerin Devlet Başkanlarına yönelik dış siyasetin temeline oturttuğu ve yan yana olan basın açıklamaların da “Değerli Dostum veya Değerli Kardeşim ile…” başlayan konuşmalarından bayıldık. Duydukça mideme kramplar giriyor. Maşallah her konuda olduğu gibi dış politikalarda da, dostum, kardeşim diyerek Ülkeyi uçurduk. Dönemin ABD Başkanı ile İlk karşılaşmalarında “Dostum Donald!’ı” unutamıyorum. Sonrası malum.
Kim miş? “Dostum DONALD”, Kalın Sağlıcakla…