Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Arzu ŞENEL


KIRLANGIÇLAR

KIRLANGIÇLAR


Yaşım kaç hatırlamıyorum ama henüz okula başlamadığım, dünyanın kirine, pasına, günahına henüz bulanmadığım yıllar...

Bana göre sanki ilk o anda var oldum.

Algım o anda açıldı.

Hafızam o anda başladı kaydetmeye.

Ve ben işte tam o vakit başladım sorular sormaya zihnimde...

 

Yakmayan sıcak bir günün muhtemel öğleden önceki bir vakit.

Evin arka bahçesindeyim.

Evimizin arka duvarında bir oyuk, o oyukta bir kuş yuvası...

Tam altındayım yuvanın.

Elimde tüysüz, minicik bir yavru.

Ne zaman düşmüşse ölmüş oracıkta ama canlı gibi parmaklarımın arasında.

İlgiyle ve merakla inceliyorum.

Ve hafızam kayıtlarının arasından "ÖLÜM" sözcüğünü bulup çıkarıyor.

Ölmüş bu yavru...

 

Üzülüyorum, ölüm sözcüğüyle o güne kadar eşdeğer kaydettiğim üzüntüleri ve üzülenleri hatırlayıp.

Öyle çok seviyorum ki sanki canlansın ister gibi...

Hayatı ve ölümü düşünüyorum.

Kulaklarımı yırtan kırlangıç sesleri var ortalıkta sadece.

Zaten sessiz sakin bir çocukluktu benimkisi, evimizin olduğu yer itibari ile de ama o gün sadece kırlangıçlar vardı.

Hayatı tanımaya, çözmeye, sorular sormaya başladığım o ilk ân ve kırlangıç sesleri...

Orada ne kadar kaldım hatırlamıyorum.

Kuş yavrusunu götürüp gömdüm.

Sonraki yıllar her bulduğum kelebeği, börtü böceği mutlaka götürüp gömecektim...

 

O ân, o gün ve o kırlangıç sesleri zaman zaman düştü hatrıma hiç unutamadım.

Yıllar geçtikçe sorgulamalarım arttı.

Çocuktum, babam ALLAH'ı, Peygamberimiz'i, o hem çok merak ettiğim hem de ürktüğüm kesik baş hikayesini, Habil-Kabil'i ve nicelerini kâh anlatıyor kâh okuyordu.

Merak ediyordum ALLAH'ı.

"O'nun yanından geldik, O'nun yanına döneceğiz." diyordu babam.

Ne zaman?

Ölünce...

Ölüm çok da kötü bir şey değildi o zaman.

Ama annemi ölüm haberi alınca ağlarken, rahmetli dedeme mırıltılarla ağıt yakarken buluyordum diğer tarafta.

Anlayamıyordum.

Bocalıyordum...

 

Sonra yine o kırlangıç sesleri, o güneşli gün ve avuçlarımda ölüsünü bulduğum minicik yavru kuş.

Zihnimde iki duvar, hayat ve ölüm arasında sorular, arasında ben...

 

Zaman geçtikçe, dünyaya daha çok daldıkça, rüyalarımda tepelerin üstünde uçmayı bıraktığımda, yani büyüdüğümde uzaklaştım o kırlangıç seslerinden.

Ta ki bir gece Medine'de, Mescid-i Nebevi'de ilk secdeye varıncaya dek...

 

İlk buluşma, vuslat anı, secde uzun, secde hasret kokulu ve tepemde dönüp duran kırlangıçlar...

Sesleri işitince hatıralarımın bir oyunu zannettim.

Gerçekti oysa...

O saatte, orada onlarca kırlangıç.

Zamanın ve mekân'ın yitip gittiği kısacık bir ân!

O ân orada yitip gitmek istedim...

Yıllar evvel var olduğumu hissetiren o kırlangıçların sesiyle...

Çok ama çok istedim.

Fakat hâlâ dünyadaydım ve maalesef yalnız değildim!

Belki başka bir vuslatta.

Belki başka bir vakit.

İnşaALLAH.

Ya nasip....

 

Vuslata gebe, hasret yangınları...