Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Olgun YÜKSEL


KOMÜNİSTLER NEWYORK’A

KOMÜNİSTLER NEWYORK’A


Eskiden bir slogan vardı. “Komünistler Moskova’ya” Zira onların hain olduğuna inanılırdı. Türkiye’yi beğenmiyorlarsa Moskova’ya gitsinler. Türk sağı, solculara Moskova’ya gitmelerini öneriyordu. Türk sağı ise Amerikancıydı. 1984 yılında ABD’de bir seçim olmuştu. Ben o dönemde Çankırı’daki askeri okulda öğrenciydim. Bugün Demirören grubunun meşhur gazetesi olan ulusal yayın kuruluşunun baş sayfasında devasa bir başlık vardı. “Amerika’nın tercihi Reagan. Reagan’ın tercihi Türkiye” ABD’yi o kadar çok seviyorduk ki bunu, bugün ki nesile anlatmaya kalksam utanırım.

Değerli okurlar, 40 yıl öncesinden bu güne bağlantılar kurmaya çalışıyorum fakat olmuyor. Ne yaparsak yapalım 40 yıl öncesinin şablonu bir türlü oturmuyor. NATO bizim için çok değerliydi. Canımızı dahi feda edebileceğimiz müttefiklerimiz vardı. 1990 yılında 4 yıllıkta olsam yine de gencecik Astsubay’dım. Astsubay iken TSK içinde astsubay olarak herkes gibi bana da uygulanan kast ve zulümleri gördükçe, bende sağ eğilimden sol eğilime doğru kayış başlamıştı. Çünkü Cunta’nın hakim olduğu TSK’da ki her subay çok özel çok üstün bir varlıklardı. Her teğmen’in hayali Orgeneral olduktan sonra Cumhurbaşkanı olmaktı. Onlar için bunun gerçekleşmesine yönelik yollar açık, vasıfları tamamdı. Çünkü Kenan Evrende vaktiyle bir teğmendi. Ya da ondan önceki Cumhurbaşkanları da vaktiyle birer teğmendi. Her Harbiyeli birer Cumhurbaşkanı adayıydı. Onlar bunu beyinlerinde gerçekten yaşıyorlardı. Böylesine megalomanlığın hakim olduğu kışlalarda, komutanların olan bu şahısların nezdinde sinek bile benden daha özel yaratıktı. Bu ortamda Ahmet KAYA’nın “Başkaldırıyorum” parçasında kendimi buluyordum. Elim silahımın kabzasından ayrılmıyor ve her an birilerinin Cumhurbaşkanlığı hayalinin sonu olabilirdim. Bizlerin ruh halinin nerelere geldiğini sizlerin takdirine bırakıyorum. Aileden gelen Ülkücü bir geçmişten, artık bayağı solcu olmuştum. Daha doğrusu T.S.K. neye karşıysa ben orada duruyordum. Özal’ın devlet kurumlarını ve fabrikalarını özelleştirmesini eleştiriyordum. Siyasal Bilgilerden mezun bir yedek subay vardı. Özal’ın prenslerinden biriydi. Semra Özal’ın özel kalemliğini yaparmış. Bana Dünya düzenini şöyle anlatıyordu. Bak dostum Dünya’nın dört adet sac ayağı vardır. Bu sac ayakları, ABD, İngiltere, İsrail ve Türkiye’dir. Biz her zaman bunlar la birlikte yürümek zorundayız. Devlet batıyor, devletin batışını gemi gibi düşün. Gemideki filikaları da özelleştirme gibi düşün, filikaları denize indiriyor, yolcuları ve malları kurtarıyoruz. Yoksa Gemi ile birlikte hepimiz batacağız. Demişti. Şiddetle karşı çıkmıştım. Çok fazla da onunla tartışmaya girecek donanıma da sahip değildim. O gün o şahıstan nefret etmiştim.

     Köprülerin altından çok sular aktı. Ben uzun yıllar PKK terörüne karşı görev yaptım. Karşımda Türk olduğum için beni aşağılayan, hatta Türk olmayı büyük bir ayıp olarak gören etnik milliyetçilik üzerine kurgulanmış Komünist bir terör örgütüyle mücadele ederken dini gruplarca da Türklüğü aşağılayan yeni türler mantar gibi türemişlerdi. O yıllarda Avrupa’ya (Almanya ve Hollanda) gittiğimde sırf Türk olmaları nedeniyle kendini sürekli aşağılandığını hisseden ve bunun travmasını iliklerine kadar yaşayan Gurbetçileri tanıdım. Avrupa’dan döndükten sonra sosyal bilimlerle ilgilenmeye başladım. Yıllar öncesinde “Petrol Fırtınası, Raif Karadağ”  kitabını okuduğumda ilk olarak o dönemlerde fark ettiğim Küresel Yapı’yı keşfetmenin peşine düştüm. Sosyal bilimlerle tanıştığınızda Mitolojiyle, andropolojiyle, arkeolojiyle, sosyoloji ile, felsefe ile, Tarihle, Sanat Tarihi ile, Dinler Tarihi ile, Uygarlıklar ile tanışıyorsunuz. Bunlarla tanıştıktan sonra da her şeyi sorgulamaya başlarsınız. Örneğin tarih bize İnsanlığın MÖ. 3000 den sonra Tunç çağına girdiğini ve metalleri işlemeye başladığını söyler. Peki Romanya’da yapılan bir kazıda 40 bin yıllık Mamut iskeletlerinin arasında bulunan ve bir teknoloji ile üretilmiş Demir, Gümüş, krom karışımı aleti bize kim nasıl anlatacak?

      Değerli okurlar tüm bunlardan sonra varmış olduğum sonuca göre Dünya’da hiçbir şeyin tesadüf olmadığıdır. Hele ki paranın hikayesini öğrendiğinizde asla hiçbir şey tesadüf olarak algılanamaz. Mitolojilerin içinde Türk mitolojisini öğrendiğinizde kadim bir kültürle tanıştım. Uygarlıkların gelişiminde Anadolu’nun tüm Dünya’ya yön verdiğini gördüm. Bunların varisleri bizleriz. Tüm bunları öğrendikçe Anglosakson yeni yetme kültürün yani Batı medeniyetinin vahşiliğine tanıklık ettiğimizi görürüz. Siyonist Üst Yapının kurguladığı sistemde Komünizmin ve Kapitalizmin hatta masonik ve emevik dinci yapıların tamamının aynı yerden kurguladığını da görürüz. Sistem öyle kurulmuş ki, bölerek kontrol etme sistemi uygulanmış. Bizler sağcı ve solcu olarak bir dönem birbirimizi kırdık. 40 yıl önce sağcılarımız ABD yanlısı, solcularımızda ABD karşıtıydı. Bugün Sağ ABD karşıtlığının kalesine dönüştü, solcularımız da ABD yanlısı oldu. Bunda bir tezatlık yok mu? Hanımefendiler, efendiler küresel üst yapı da kendi içinde savaşını veriyor. Newyork, Wall street ile Londra merkezli yapı bir biriyle savaşıyor. Bizlerde bu savaşın kurbanlarıyız. Londra-Pekin hattı ile Washington-Tokyo hattı kapışıyor. Henüz savaş tam olarak başlamadı. Her tarafımız kriptolarla dolu. Ancak güçlüyüz. Çok fazla hazırlık yapıyoruz. Ben Türk Milletinden yana tarafım. Ancak bunu söyleyebilirim. Kalın sağlıcakla.