Kravat, bir boyun bağıdır. Kelimenin aslı Fransızca cravate: Hırvatlar anlamında kullanılan croates veya cravatesden gelmektedir. Hırvatlar, boyunlarına uzun bez kurdeleler takarlardı. Bundan dolayı çeşitli kumaş ve derilerden yapılmış boyuna takılan ve kendine has bağlama şekli olan boyun bağlarına da kravat denmiştir. Türkiye'de ilk defa Tanzimattan sonra değişik tipte görülen kravata zamanla alışılmış ve erkek giyiminin bir parçası haline gelmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu içinde kravat takan ilk padişah Sultan Abdülmecid olarak biliniyor. Batılılaşma hareketleri etkisinde öncelikle aydınlar arasında kendine yer bulan kravat, padişahın da tercih doğrultusunda devlet dairelerine girmiş oldu. (vikipedia)
Yukarıda kravatın tarihi ile ilgili yazıyı okuduk.
Görüldüğü üzere ne geçmişimizle, ne de tarihimizle uzaktan yakından bir alakası yok.
Bunun yanında insanları sıcak tutan, karda kışta üşümesi ya da yağmurdan koruma gibi bir özelliği de yok.
En önemlisi insanların kafasını daha çok çalıştırması ya da başarılı işlere imza atmasına yardımcı olması gibi bir özelliği de yok.
Çağdaş ya da medeni dediğimiz batı ülkelerin Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışanlar için yönetmeliklerinde de yaptığım birkaç Google sorgulamasından sonra olmadığını gördüm.
Yani çok da kıymetli, kullanışlı, sevilen bir şey değilken amir sıfatındaki insanların bu kravat yüzünden durmadan memurların morallerini bozacak tavırlar içinde olması, toplantılardan kovması, insanlar içinde rencide etmesi ne kadar doğru acaba.
Yönetmelikte var diye yapıyoruz diyorlarsa yönetmelikte olduğu halde uyulmayan o kadar çok kılık kıyafet uygulaması varken hiçbir iktidar döneminde kimsenin bir uyarısına dahi şahit olmadığımız maddeler de var. Bu ayrım, ikilik neden o zaman.
İnsanların beyinlerine, yaptıkları işlere ne zaman odaklanacağız Allah aşkına. Acaba bugüne kadar kaç bürokrat toplantıdan dışarı çıkarılmıştır işini düzgün yapmıyor diye. Ya da toplum içinde azarlanmıştır.
Hata da yapabilir insanlar. Tutturursunuz tutanağını, yönetmelikte kılık kıyafet kurallarına uymamasının cezasını verirsiniz en fazla.
Bu insanların bir ailesi, çevresi var.
Bu insanları tüm Türkiye’nin tabiri caizse gözü önünde azarlamak ne kadar doğru.
Şekilcilikten bizi bu memlekette kurtaracak bir babayiğit yok mu Allah aşkına.
Kırmayalım gönülleri, motivesi yüksek olsun çalışanların.
Zaten acayip yoğunlukla çalışıyor arkadaşlarımız, evinden, evlatlarından feragat ediyorlar. Mesai mefhumu gözetmedikleri gibi olmayacak işlerin olması için gece gündüz çalışırken bu tür şeyler gerçekten çok üzücü.
Biz Anadolu insanıyız. Biz de gönül kırmak yok, affetmek var, biz de gönüller yapmak var, biz de merhamet var.
Ne demiş Yunus Emre
Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise
Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise
Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise
Sağır işitmez sözü, gece sanar gündüzü
Kördür münkirin gözü, alem münevver ise
Gönül Calab'ın tahtı, Calap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan ayruga da onu san
Dört kitabın manası budur eğer var ise
Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise
Yunus yoldan azuban, yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye, sevdiği didar ise
Selam ve dua ile kalın sağlıcakla…