Zaman zaman moral bozukluğu yaşarız. Kimi zaman da moralimiz dört dörtlük solur. Neticede insanız. Olumlu ya da olumsuz sayısız hadiseler, hayatımızın yanı başında de cereyan edebilir; bizatihi şahsımızla da alakalı olabilir.
Sıradan da olabilir, ciddi ve hayli yıpratıcı da olabilir. Tam aksine hayırlı da olabilir.
Buna İslam'da kaza denir. Kaderin eyleme dönüşmesi yani.
Kader, insana meçhuldür. Kaza'ya dönüştüğünde, bize de malum olur.
Hayat yolunda ne zaman ne olacağını bilmek, çoğu kez, iradenin haricindedir. Çünkü gaybı, sadece Allah bilir.
Bize düşen, iman etmektir.
Allah, kulu hakkında şer murad etmez. Ama, hayır murad edebilir. Buna dari sayısız örnek vermek mümkündür. Şerri ve hayırı yaratan Allah'tır, lakin öznesi insandır. İşte bu nedenle yaptıklarından sorumludur.
Sorumlu tutulmasının sebebi, insanın akıl sahibi olmasıdır. Aklı yeterli olmayanın sorumluluğu yoktur.
İnsan kendini yönetebilecek donanımda yaratılmıştır.
Akıllı ve erişkin her insan, kulluk bilincini müdriktir.
Sorumluluk aslında bir yük olmaktan çok, bir nimettir. Her nimetin bir karşılığı vardır. Allah'ın rızasını kazanamaya yönelik, tüm yapıp-etmelerin karşılığının verileceği, Kur'an'da defalarca belirtilir.
Her amelin bir karşılığı vardır.
İster menfi, ister müspet olsun. Çünkü, insan için, bu fani dünya bir imtihan yeridir.
O kadar ki, zerre kadar hayrın ve zerre kadar şerrin mutlaka karşılığının verileceği, Kur'an'da defalarca belirtilmektedir.
Kur'an, insanın genel olarak Allah'ın bahşettiği nimetlere rağmen nankör olduğunu özellikle vurgular.
İnsan nefsi, bir türlü mutmain olmaz.
Hz. Peygamber, bu meyanda şöyle buyurur:
"İnsanoğlunun bir vadisi altını olsa, bununla yetinmez, ister ki ikinci bir vadi dolusu altını daha olsun."
Huzurun ilacı razı olmaktır.
Allah ne verdiyse, memnun olmalı insan.
Hakiki kulluk bilinci işte budur.