Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Seçkin DOĞAN


KÜLTÜR EROZYONU


Kültür, toplumların uzun soluklu tarih yolculuğu içerisinde, kazandığı maddi ve manevi yaşam tarzının tamamıdır. Öte yandan kültür, bir takım kazanımları gelecek kuşaklara aktarmaya yarayan araçların bütünüdür.

 Kültür aynı zamanda insanların birbirleriyle ve sosyal   çevresi ile bütünleşmesinin de en gerçek ve doğru yoludur. Kültür, estetik, adalet, ahlak, sanat ve benzeri kavramların kişiden topluma doğru gelişerek bütünleşen davranış ve düşünüş biçimlerinin tamamıdır. 

Kültür toplumsaldır derken, kültürün doğrudan insanla bağlantısını da göz ardı etmemek gerekir. Örf, adet, görenek ve gelenek gibi kavramlarla insan yaşamını doğrudan etkiler. Bu anlamda  kişi ve çevre, ulusal kültürün temelini oluşturur.

 Kültür durağan değildir, çevre ve zaman ile de değişime uğrar. İnsanoğlunun binlerce yıllık gelişim ve değişimini göz önüne aldığımızda, daha doğduğumuz gün belli bir kültür bütünlüğü ile çepeçevre kuşatılırız. 

Medeniyetin gelişmesi  anlamında kültürün çok önemli rolü vardır. Kültürün belirlediği davranış kuralları toplumsal düzeni sağlayan, bireylere yol gösteren, doğruları ve yanlışları, olumluyu, olumsuzu belirleyen kurallar manzumesidir.

Kaldı ki, her toplumun kendine özgü bir kültürü vardır. Kültür tarihseldir ve insan tarihi kadar eskiye dayanır. Geçmişten günümüze süregelmektedir. Bu noktada insanlar kültürü hem oluşturmuşlar, hem de ondan etkilenmişlerdir. Yani kültür durağan değildir, zaman içinde değişir

Hal böyle olunca  tarihin derinliklerine gittiğimizde, toplumların dil, din, sanat, ve günlük yaşam şekilleri olarak daha tarafsız bir kültürel özellik gösterdiklerini görüyoruz. Kendi tarihimize baktığımızda da Türk milleti olarak çok zengin bir kültüre sahip olduğumuzu biliyoruz.

Köklü tarihimiz ve o tarihimizle derinleşen, şekillenen ve zenginleşen kültürümüz, aslında bize gelecek adına güç katmakta, ışık tutmakta ve yol göstermektedir. Kuşkusuz, sahip olduğumuz kültür bağlarımız birlik ve beraberliğimizin temel taşlarıdır.

Sahip olduğumuz bu kültürel miraslarımız bizi,  ileri medeniyetler düzeyinde yer aldırtacak güçtedir. Her hal ve şartta kültürümüz bize bir kimlik kazandırmıştır. Tarihin derinliklerinden  günümüze kadar ulaşmış bu maddi ve manevi tüm değerlerimiz, birbirimizi kolay anlamaya,  yeni değerler oluşturmaya ve huzur içinde bir bütün olarak yaşamaya sevk eden  gerçek değerlerimizdir. 

Bu konuda  çok uzaklara  gitmemize gerek yok. Biraz kendimize baktığımızda, kültür erozyonunun ya da toplumsal yozlaşmanın toplumsal değerlerimizin içine nasıl işlediğini çok net görebiliyoruz. Diğer  bir deyişle, popüler kültürün egemen olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

Saygı, sevgi, aile bağlılığı, dürüstlük, alın teri, hakça kazanıp hakça harcama, iyilik, yalandan kaçınma, kul hakkı yememek gibi insani değerler unutulmaya başlandı ya da unutuldu. Geçmişten beslenmeyen, gelecek kaygısı taşımayan, bilgi ve birikim gerektirmeyen bir yaşam biçimi benimseniyor. Sonucunda da, hayat sıradanlaşıyor ve toplum derinliğini yitiriyor. 

Yine aynı gelişim sonucu, ruhsuz, duygusuz ve bencil insanların çoğaldığını görüyoruz. İnsani olan tüm değerler artık yalnızca para ile ölçülüyor. Günümüzde okumayan, gerektiği gibi çalışmayan, dini inançları zayıf ya da hiç kalmamış, Ahret’e ve Allah sorgulamasına inanmayan insan istikametsiz, amaçsız, kalabalıklar içinde kendi yalnızlığıyla boğulur hale gelmiştir.