Kur’an’ın Müslümanları doğruluğa ulaştıran ilahi bir nurdur.
Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e (s.a.v) uyarak İslam nuruyla aydınlanmak için Müslümanın sahip olduğu üç nur vardır.
Bunlardan ilki kalbimizde yer alan iman nurudur.
Bir mümin kalpteki bu nurun artması için Allah’ın ayetlerini okur, sevgili Peygamberimizin ahlakıyla ahlaklanırsa hem ilmini artırmış, hem de imanını kuvvetlendirmiş olur."
“Müminin ikinci nuru ise onun hayatını aydınlatan Kur’an’ın nurudur.
Müslümanın elinde bulunan bu nur onun dünyasını da ahiretini de aydınlatır.
Üçüncü nur ise hayatının her safhasında ümmetine yol gösteren, rehberlik eden, istikamet çizen, Hz. Muhammed’in (s.a.v) nurudur.
Kur’an Kursunda Hafızlık eğitimini tamamlayan Beyza kızımızda da bu nurla nurlandı.
Barekallah.. Beyza kızımız bu ümmetin en şereflisi, en hayırlısı oldu.
Cenab-ı Mevla kendi kelamını hafızlarımıza emanet etti.
Dolayısıyla bu başlı başına bir şereftir. Bu şerefe erişen kızımızı canı gönülden kutlayıp tebrik ederken, ilim yolculuğunu sürdürmesini
Kur’an ömrünün sonuna kadar onu muhafaza eylemesini O, da yaşantısıyla, Kur’an-ı muhafaza edip, Kur’an’ın nurunu Kur’an’ın hayat dolu ilkelerini, prensiplerini çevrelerindeki insanlara aktararak örnek bir mücahide olmasını dilerim..
Süperkent Mescidi İmam Hatip Hafız İlhami Ege Hocamız misyon ve vizyonuyla görevinin hakkını veren nadir hocalarımızdan..
Ayrıca kızını Hafıze olarak yetiştirip icazetini almasına vesile olan hocamızı kutlarım..
Ceddinize rahmet, RABBİMİZ ecrinizi ilminizi takva ve ihlasınızı artırsın.
BU VESİLEYLE BİR KUR’AN ÖĞRETİCİSİNİN KALEMİNDEN ÇOK İBRET DOLU YAŞADIĞI BİR ANISINI PAYLAŞMAK İSTERİM;
İlkokulu bitirip kursa gelmişti.
Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti.
Kayıt için adını sorduğumda, "Fatma", dedi.
Hiç de çekinmeyen bir tavırla...
Ve ekledi:
"Eğer hafız yaptırmazsanız kayıt yaptırmak istemiyorum".
Böyle tehdit edercesine konuşması onu yaşından daha olgun gösteriyordu.
Tebessümle:
"Korkmayın küçük hanım siz isteyin hafız da yaparız, hoca da..."
O küçük gözlerinin içi parıldadı birden.
Annesi:
"Hoca hanım kusuruna bakma hele sen, ille de hafız olcam der de başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamberimiz hafız olanlara Cennette taç giydirilecek demiş herhalde.
Siz daha iyi bilirsiniz ya köylü kafası, biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk işte.""Tabi teyze ne demek, keşke herkes sizin gibi duydueklarından etkilense de teslim olsa... Siz hiç merak etmeyin kızınız önce Allah´a sonra bize emanet."
Kadıncağız elime yapıştı, öpecekken geri çektim, utandım. Tuttum, ben onun elini öptüm. Gözleri yaşardı:"Hoca hanim bu eller, gözler hep günahlı asil sizinkiler öpülmeye layık.""Estağfurullah teyze", dedim. O ahirette beli olur.
Bu konuşmadan sonra kaydını yaptığımda Fatmanın Erzurumlu olduğunu öğrendim. Bir an düşündüm. Küçük nasıl kalacak bu kadar buralarda..Zaman ilerledikçe Fatmanın edepli tavırları daha da çok etkiledi beni.Azimliydi.Geceleri uykusunun arasında ayetleri sayıklarken görüyordum çoğu kez. Böyle devam ederken arada bir bana gelip soru soruyordu.
Bir gün:"Hocam hafız olmak içi Kurânı bitirmek mi lazım" diye sordu.Bende:"Tabi ki hepsini ezberleyeceksinki hafız adını alacaksın."Bu cevabıma çok üzülmüş gibiydi. Bir şey demek istiyordu sanki... Teşekkür etti ve döndü arkasına gitti.
Derslerim arasında onlara sürekli Kur´ân ezberlemekle işin bitmeyeceğini mutlaka içindekileri uygulamanın gerektiğini hatırlatıyordum. Talebelerden biri:"Hocam" dedi. "Fatmanın annesi ona abdestle olmayanın hafızları dokunamayacağını söylemiş doğru mu?" diye sordu.Çok ilginç doğrusu. Maşallah dedim."Osmanlı zamanında atalarımız Kur´ân´a ve hafıza kıymet verdiklerinden öyle yaparmış" dedim. Çok hoşlarına gitmişti bu iş.
Hepsi âdeta kendilerini ulaşılması zor, kasa içindeki altın gibi görüyorlardı. Görsünlerdedim içimden, bu yaşta buralara gelmişler. Allahın kelâmını ezberliyorlar, onlara fazla görmem bunu.
Bu arada Fatma ara sıra rahatsızlanıyor ve revirde yatıyordu. Zaman geçtikce Fatma’nın morali ve sağlığı daha da çok bozuluyordu. Bir gün dersini 2 kez aksatınca sordum: "Ne oldu yoksa anneni mi özledin?""Hayır", dedi. "Neden moralin bozuk? Sık sıkta hasta oluyorsun" dedim."Yanlış anlamayın, inan ki annemi özleyip de gitmek istediğim yok. Burayı çok seviyorum. Allah´ımdan çok korkuyorum. Buraları terk edersem bana âhirette hesabını sormaz mı?"Bir şey diyemedim. Suçlu bile hissettim kendimi. O küçük kalpte bu ne imandı Ya Rabbi! Onu hayranlıkla izliyordum.
Bir gün çok rahatsızlandı. Doktora götürmek zorunda kaldık. Bir çok tahlillerden sonra arkadaşım olan doktor hanım: "Hoca hanım derhal bu talebeyi ailesinin yanına gönder" dedi. Şaşkınlıkla: "Neden?" diye sordum. Bana: "Belki üzülecek hatta inanmayacaksın ama bu talebe "KANSER". Âdeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Sanki her tarafıma Rabbimin Rahmet sıfatı tecelli etmiş, şefkat sarmıştı.
Hastaneden ayrılırken Fatma´ya hiç bir şey diyemedim. Oysa anlamış gibi bana sorular sorup dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. Kulağıma eğilerek:"Hocam" dedi. "Azrail insanların canını alırken nasıldır?"
Ağlamamak içi zor tuttum kendimi: "Güzel bir sûrettedir, mümin kullara", dedim. Sevindi, sanki mırıldandı: "Belki hafız olamam ama Elhamdülillah müminim diye.
Şimdi anlamıştım bana önceden sormuş olduğu soruyu. Demek ki hastalığını biliyordu. Hafız olmak içi Kur´ân´ı bitirmek gerektiğini söylediğimde neden üzüldüğünü şimdi anlamıştım.
Bir kaç gün sonra eşyalarını hazırlamaya başladık. Çünkü dayanılmaz acılar içinde olduğunu görüyorduk. Evine gitmesi gerekiyordu. Ailesi geldi. Fatma yanıma gelerek:"Bana kızmadınız değil mi? Eğer söyleseydim belki kursa almazdınız.
""Ne demek nasıl kızarım sana dedim "Hem sonra sakın üzülme hafızlığımı bitiremedim diye. Bu yola girdin ya, Rabbim seni hafızlar zümresinden yazmıştır inşallah dedim.
Öyle sevindi ki sarıldı boynuma:"Gerçekten ben simdi hafız sayılır mıyım? Anne bak duydun değil mi?"Ya Rabbi bu ne aşktı. Rabbimin hikmeti tecelli etse de iyi olsaydı şu Fatma ne güzel bir kul olurdu. Böylece Fatmayı Erzurum´a uğurladık.
Çok geçmedi. Bir iki hafta sonra ailesi ağırlaştığı haberini verdi. Bu bir iki hafta içinde ondan iki mektup almıştım. Bana hep hafızlık tacını merak ettiğini, rüyalarına bile girdiğini yazıyordu.
Bir gün sabah namazından sonra telefon çaldı. Fatmanın annesiydi karşımdaki ses. Ağlamaklı bir sesle:"Hoca hanım Fatmayı uğurladık. Rica etsem bir hatim okur musunuz" deyince bende dayanamadım ağlamaya başladım. Annesi beni teselli edercesine telefonu kapatmadan:"Size ölmeden önce sunu söylememi istedi", dedi. Hıçkırarak: "Anneciğim hocama söyle Azrail söylediğinden de güzelmiş"