Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Abdullah ALTAŞ


LAİKLİK DİNİ...

LAİKLİK DİNİ...


Laiklik kavramı ilk olarak Fransa'da ortaya çıkmıştır. Asli şeklini, orjinalliğini koruyamamış din olan Hristiyanlığın din görevlileri, papa, papaz, rahipler, kilisenin ve kendilerinin çıkarları için Avrupa’da, ortaçağda, devletin ve halkın üzerinde baskı kurmuşlardı. Kilise, hem devletlere, hem halka karışıyor, akıl ve mantık dışı uygulamalarda bulunuyordu. 

Örneğin, eğer kral taç takacaksa , papanın eliyle gerçekleşiyor. Kiliseyi tenkit edersen, kilise kişiyi dinden çıkarmakla korkutuyor. Dinden çıkardıkları kişinin belgesini, kilisenin kapısına asıyor. Kimse bundan dolayı kiliseye karşı çıkamıyor, karşı çıkanlar, kilisenin acımasız mahkemesine "Engizisyon" mahkemesine sevk ediliyor ki bu mahkemeden kurtuluş yok, sonucu ölüm. Kilise para karşılığında daha dünyada iken cennet ten arsa satıyor, günahları affediyor, dolaysıyle zenginleşiyor.

Bu mantık dışı uygulamalar bir kitap olacak kadar çoktur... İnsanlar eliyle bozulmuş  bir din, insana, bozulmuş bir pusula gibi doğru yön gösteremiyor.

1789 Fransız ihtilali ile, kilisenin yönetim üzerinde akıl ve mantık dışı uygulamalarına son veriliyor. Devlet ve Hristiyanlık(din) işleri birbirinden ayrılmış oluyor. Laiklik böylelikle doğmuş oluyor. Zaman içinde biz de Avrupalılaşmaya! başladığımız için, ülkemiz de bu uygulamayı benimsiyor.  Burada göz önünde bulundurmamız gereken şudur. İslamiyet, Hristiyanlık gibi muharref (bozulmuş) bir din değildir. İslamiyet'in ilk emri "oku"dur. İslamiyet, çalışmaya teşvik etmiş," cuma namazını kıldıktan sonra, hemen rızık aramaya koyulun "buyurmuştur. İslamiyet, Hristiyanlık la karıştırılmamalıdır.

Avrupa, kiliseye, devlet işlerinden el çektirmesine rağmen," pazar" gününü tatil olarak ihmal etmemiştir.

Kültürümüzde güzel bir deyim vardır. "sapla samanı birbirinden ayırt etmek" Laiklik veya laisizm , devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensip olarakta tanımlanmıştır.  Laiklik yalnızca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması mıdır, yoksa daha fazlası mı? Ne yazık ki bizim ülkemizde bazı kesimlerin istediği daha fazlasıdır.

Laiklik tanımında, uygulamasında, süreç içerisinde evrilme, sapma, savrulmalar olmuştur. Her önemde kişilerin damak tadına göre, dönemlere göre tanımları yapılmıştır. Çoğu zaman yönetenlerin baskı ve sindirme aracı olarak kullanılmıştır. Özellikle ülkemizde, Bu baskıdan bunalan dini kurumlar , dindar çevreler kimi zaman "tamam işte, laiklikte bize göre de bir şeyler, faydalanacağımız, istifade edeceğimiz çıkış yolu bulacağımız prensipler var" hem kardeş oluruz, ikimiz laikliği paylaşırız derken, Laikçiler, dini çevrelerin bu argümanlarını, elinden, kağıtları sert bir şekilde çekip alır gibi "hadi oradan! bu laikliği yorumlamak bize verildi, size verilmedi..." derlermiş. Şöyle de derlermiş.

Eğer laikliği siz sahiplenir, laiklikten istifade etmeye kalkarsanız, sizi ezmek, size galip gelmek gibi en önemli kozumuzu elimizden almış olursunuz...

 Size laiklikliğimizi yedirmeyiz... "derlermiş. Daha doğrusu diyemezlermiş... Farkımıza varırlar diye  galip gelmek için eğri büyrü söylerlermiş...

  Laikçi olan bu çevre, laiklikten, kendilerine azıcık da olsa istifade edecek dini çevrelere çenelerini patlatacak kadar baskın bir şekilde" Laiklik, sizin dediğiniz gibi diil, bizim dediğimiz gibi" şeklinde çeşitli platformlarda "ikna" etmeye çalışırlarmış.  "Laiklik elden gidiyah" deyip endişe ederlermiş. Laiklik adına yaptıkları mücadeleden dolayı birbirlerine "ağzına laik" derlermiş. 

Kimileri, devlet laik olur, birey laik olmaz derlermiş. Kimisi, birey de isterse laik olabilir der miş ve bunuda çok isterlerlermiş...

Kimileri de laikliğe öyle bağlanmış ki, laikliği bir "Din" haline getirmiş, günde yüz defa "Laiklik" kelimesi söylenmeliymiş. (Sanki tesbih çeker gibi) (Bu ifadeyi ülkemizdeki bir televizyon spikeri söyledi.)  (Allahtan, bu spiker, Allahım laiklikliğimizi artır! diye dua etmedi. Yoksa laikliğini ihlal etmiş olurdu, töbe, töbe demesi  gerekebilirdi.)

Bu ve buna benzer ifadeler, laikliğin, sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması kuralı, prensibi değil daha ötesi olduğunu göstermekted ir. Bazı kesimlerin arzu ettiği laiklik şudur. "Devlet zaten laik, önemli olan ülkemizde her bir birey, her davranışında, her düşüncesinde,  zerre kadarda İslamdan ilham almasın, bir davranışta, islamın kokusu dahi olmasın" istenen budur.

Kantarın topuzu fazlasıyla kaçırılmıştır.

Öyle anlaşılıyor ki bu kavga bu mücadele, kıyamete kadar devam edeceğe benziyor.

"İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk tanrılar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler" . (Bakara suresi 165. ayet)