Bugün, 8 Mayıs 2024 Çarşamba

Mehmet Ali AYDIN


MAKAM VE MEVKİ SENİ ALDATMASIN

MAKAM VE MEVKİ SENİ ALDATMASIN


Bursa’da Üftade Hazretlerini seven, fakir bir kimse vardı. Her sene hac mevsiminde hacca gitmek ister, parası olmadığı için arzusuna kavuşamazdı. Kederinden de yüzü hiç gülmezdi. Evde hanımı, beyinin bu haline çok üzülürdü.

Yine bir sene hac mevsiminde parası olmadığı için hacca gidememenin üzüntü içinde, hanımı ile tartışmışlar, neticede ağzından:

-Eğer bu sene hacca gidemesem, seni üç talak ile boşadım, sözü çıkıvermişti.

Günler geçti Kurban Bayramı yaklaştı. Fakiri bir düşüncedir aldı. Hacca gidemezse, bunca yıllık hanımından ayrılmak zorunda kalacaktı. Hiç kimseden borç bulup hacca gidememişti. Aklına Şeyhi Üftade Hazretleri geldi. Huzuruna gidip ağlayarak durumunu anlattı. O da:

-Bizim Eskici Dede’ye git. Selamımı söyle. O seni hacca götürüp derdine derman olur, dedi.

Sevinçle Eskici Mehmet Dedenin yanına koştu. Şeyhinin selamını söyleyip durumu anlattı. Mehmet Dede:

-Yum gözlerini, ey fakir! Aç demeden de açma… dedi.

Fakir gözlerini açtığında kendini Mekke’de buldu. Allah’ın izniyle, Mehmet Dede, bir anda onu Hicaz’a götürmüştü.

Fakir ile Mehmet dede, güzelce haclarını yaptılar. Bütün vecibelerini yerine getirdiler. Daha sonra Bursalı Hacıları buldular. Onlar, hemşerileri Fakir ile Mehmet Dedeyi görünce sevindiler. Fakir bir-kaç hediye alıp bir kısmını kendi yanında alıkoydu, kalanını da Bursalı hacılara dönüşte almak üzere teslim etti.

Vedalaşarak ayrıldılar. Yine Mehmet Dedenin kerameti ile, bir anda Mekke’den Bursa’ya döndüler. Fakat, getirdiği bazı hediyelerle eve dönünce, hanımı, kaç gündür ortalıkta görünmeyen Beyini içeri almak istemedi.

-Sen beni boşamadın mı? Şimdi hangi yüzle bana hediye alıp eve girmek istiyorsun? Dedi.

Fakir, karısına, ben hacca gittim diye ne kadar dil döktüyse de kadın:

-Bir de yalan söylüyorsun. Bu kadar kısa zamanda hacca gidilip gelinir mi? Diyerek doğruca Bursa Kadısı Aziz Mahmut Hüdayi’ye gitti. Kadıya durumu anlattı.

Kocasının yalan söylediğini, Eskici Dede diye birini de şahit tuttuğunu, halbuki şer’an nikahlarının düştüğünü, bu konunun mahkemece tespitini istedi.

Kadı şikayetçi hanımın kocasını çağırttı. O da gelip; bu sene hacca gittiğini, Bursalı hacılarla görüşüp onlara emanet verdiğini, Mehmet Dede’nin de buna şahit olduğunu söyledi.

Mehmet Dede, Kadı’nın bütün bu anlatılanlara inanmadığını görünce, ona şöyle dedi:

-A Kadı Efendi! Şeytan Allah Teâlâ’nın düşmanı iken, bir anda dünyanın bir ucundan diğer ucuna gider gelir de Bir Allah dostunun, bir velinin bir anda Kabe’ye gitmesi, niçin kabul edilmez.

Kadı Aziz Mahmut, hayretler içinde, Mahkemeyi hacıların dönüşüne tehir etti. Günler sonra Bursalı hacılar geldiler. Mahkeme gününde şahit olarak, fakirin ve Mehmet Dedenin hac yaptığını ve hatta verdikleri emanetleri getirdiklerini bildirdiler.

Kadı, şahitlerin verdiği bu ifadelere dayanarak nikahın devam ettiğine karar verdi. Boşanma (talak) geçersiz sayıldı.

Bursa Kadısı Aziz Mahmut Hüdayi, şahit olduğu bu olay üzerine kalben intibaha gelmiş, Şeyh Üftade Hazretlerine gidip ona talebe olmaya niyetlenmişti. Bu niyetini tatbikata geçirmek için de evine gitmiş, hizmetçisine atını hazırlamasını emretmişti. Kendisi de sırmalı kaftanını, kadılık sarığını giyerek hazırlanan atına binmiş, yanında seyisi, Üftade Hazretlerine gitmek üzere yola koyulmuştu.

Dergâhın bulunduğu sokağa girdiklerinde, atının ayaklarının yere saplandığı görüldü. Bütün uğraşlara rağmen, ata ileri bir adım attırmak mümkün olmadı. Aziz Mahmut, çaresiz atından indi. Kaftanı sırtında, Üftade dergahına doğru yürüdü.

Dergâha vardığında, bahçede yamalı elbiseler içinde, bahçeyi çapalayan bir zat gördü. Ona hitaben:

-Ben Bursa Kadısı Mahmud’um. Şeyh Üftadeyi görmek istiyorum. Çabuk geldiğimi haber ver… dedi.

O zat, Kadı’nın sözlerini dinledikten sonra, hafifçe doğruldu ve:

-Kadı Efendi! Herhalde yanlış yere geldiniz. Burası yokluk kapısıdır. Ve biz bu kapının kuluyuz. Halbuki sen varlık sahibisin. Bu durumda ikimiz bir araya gelemeyiz. Senin ilmin, malın, mülkün, şanın ve mamur bir dünyan var. Bizim gibi kulların ise, Allah Teala’dan başka kimsesi yoktur.

Atın bile yolda gelmek istemeyip ayakları yere saplandı mı? Buyurdu.

Bu sözler, Aziz Mahmut Hüdayi’ye çok tesir etti. Gözlerinden yaşlar akarak:

Efendim, her şeyimi, bu mübarek kapınızın eşiğinde terk ettim. Lütfen beni talebeliğe ve hizmete kabul buyurun… dedi.

Bu samimi sözler üzerine, Üftade Hazretleri onu dergâha kabul buyurdu. Artık Aziz Mahmut Hüdayi’nin önünde, Kadılıktan velayete giden ince, uzun bir yol vardı.

NOT: Aziz Mahmut Hidayi’nin velayete uzanan hikayesi de ayrı bir yazı konusu ve ibret ve örnek alınması gereken bir hikâye. İnşallah unutmaz isek ileride bunu da ayrıca kaleme alırız inşallah.