Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Mehmet Ali AYDIN


MAYINLI SAHA

MAYINLI SAHA


Bu konu üzerinde yazıp yazmama konusunda epeyce düşündüm. Bizi yani Müslümanları o hale getirdiler ki; doğruya doğru demekten çekinir, korkar olduk. Rüzgâra göre yelken açmaya, gerekirse doğru bildiklerimizden tavizkâr olmaya başladık.

Özellikle son günlerde bir öğretim üyesinin “apart evlerle” ilgili olarak bir televizyon programında sarf ettiği ve genelleme kapsamına sokarak bütün evleri töhmet altında bıraktığı sözler çokça tartışıldı. Adamı bir linç etmediğimiz kaldı.

Hâlbuki 28 Şubat döneminin aktörlerinden Fatih Altaylı denilen kişinin köpürtmesi ve gündeme getirmesi ile ortalık savaş alanına döndü. Ve dikkat çekilmek istenilen esas mevzu güme gitti. Hâlbuki bu kişi  Fatih Altaylı o dönemde bütün başörtülü kızlarımıza hakaret etmiş ve “başörtülü fahişeler” demişti ve o zaman bizim cenahtan çok fazla ses çıkmamıştı. Çünkü dönem 28 Şubat dönemiydi ve pısırık Müslümanlar her biri bir köşeye sinmişti.

Şimdi ortalık süt liman ve bazı sapıkların himayesinde Müslümanlara ve dini değerlere hakaret rahatlıkla yapılabiliyor ve çoğu zamanda bunlar karşılıksız kalıyor. Ama laik geçinen kesimin kutsal değerlerine tek kelime ettiğiniz de “Bremen Mızıkacıları” gibi ortalığı velveleye veriyorlar.

Ebubekir Hoca neye dikkat çekmek istemişti acaba?

Üniversitelerde ve çevresinde cereyan eden gayri ahlaki tutum ve davranışlara…

Söyleme üslubunu tartışabilirsiniz, söylediklerini onaylamazsınız, maksadını aşğını belirtebilirsiniz veya yok böyle şey Hoca iftira atıyor da diyebilirsiniz. Fakat sizin bütün bu ileri sürdükleriniz, memlekette yaşadığımız bir gerçeği ortadan kaldırmaz. Ne yazık ki yaşadığımız her yerde ahlaksızlık diz boyu, kadın-erkek ilişkilerinin ne boyutta olduğunu hepiniz görüyorsunuz.

Ayrıca hafta içi televizyonlarda program adı altında yayınlanan ve toplumsal kokuşmuşluğun en aşağılık örneklerinin gündeme geldiği olaylara kör kalabilir misiniz? Kimin eli kimin cebinde, kim kiminle birlikte, kim kimi kiminle boynuzlamış gırla gidiyor ve siz hala bizim ülkemiz güllük ve gülistanlık diyorsanız size bir sözüm yok.

Zaten benim burada yazdıklarım ben Müslümanım diyenlere… Diğerleri beni çok ilgilendirmiyor. Herkes özgür, hür istediği gibi yaşayabilir. Mesela Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mine Söğüt gibi de düşünebilir, ne diyor bu laik kadın işte buyurun: “Sizin fuhuş dediğiniz şey bizim özgürlük dediğimizdir” “Tuvaletlerden yurtlara kadar mekânları kadın erkek demeden hep birlikte kullanabiliyor olsalardı.” “Sizin, fuhuş diye tanımladığınız şey özgürlüktür. Size ne! Gençler evde, sokakta kampusta diledikleri gibi yaşar, düşünür ve sevişir”

Bu düşünce tarzı ile doğadaki vahşi hayvanların yaşam tarzı arasında bir fark yok. Onların bu düşüncesini doğada hayvanlar eyleme geçiriyor içgüdüsel olarak bu davranışları zaten sergiliyorlar. Bizim dikkatini çekmek istediğimiz insanlar Müslümanım diyen cenah. Müslüman hür ve özgür olamaz; Müslüman Allah’ın ve Resulünün koyduğu kurallar çerçevesinde yaşamak zorundadır. Bu sınırların dışına çıkarsa günaha girer, inkâr ederse kâfir olur. İçki içen günahkâr, içki haram değildir diyen ise kâfir olur. Günahkâr tövbe ederek belki günahından kurtulabilir ya Kafir!

Bu gün toplumumuzda ahlaken bir çöküş yoktur, Müslümanlar, İslam’ın koyduğu kaide ve kurallara uygun bir hayat yaşıyorlar, kadın erkek münasebetlerinde İslam’ın koyduğu tam olarak hayatımızda uygulanıyor diyebilecek babayiğit var mı? Mutlaka uyanlar vardır ama bunun oranı nedir. İslam kadın ve erkek ilişkilerini gayet açık ve net kurallarla düzenlemiştir. Erkeğin hangi kadınlarla, kadının hangi erkeklerle ne şekilde görüşebileceği açık açık kurallara bağlanmıştır.

Canım 21. Yüzyıla geldik, dünya değişti, hangi çağda yaşıyoruz, haremlik, selamlık da ne diyorsanız size bizim bir sözümüz yok, siz Mine Söğüt denilen rezili aynı dünyayı paylaşabilirsiniz ama bizim sizin dünyanızla bir alakamız olamaz. Biz yaşantımızı elimizden geldiğince İslam Ahlakı çerçevesine oturtmakla mükellefiz. Yanlışlarımız, hatalarımız olabilir ama inkârımız asla olamaz.

Ülkemizde ne yazık ki, eğitim sistemi milli ve manevi değerlerle donanımlı, memleketini, devletini ve milletini seven gençler yetiştirme konusunda sıkıntılı. Anadolu’nun çeşitli köy, kasaba ve şehirlerinden kopup başka yerlerde üniversite okumaya giden pek çok gencimiz ne yazık ki şirazesini şaşırıyor ve yanlış yerlere yuvarlanıyor. Bununla ilgili çok rezil anekdotlar yazabilirim fakat gerek görmüyoruz. Onları az çok sizlerde duyuyor ve görüyorsunuz.

Üniversitelerimizin hali ortada, çok sayıda Üniversitemiz var ama bunların kaç tanesinin dünyada saygınlığı var, memleket bilimine, kültürüne, değişimine ve gelişimine katkısı var, bir çırpıda söyleyebileceğimiz kaç üniversite hatırlıyorsunuz.

Daha çok şeyler yazılabilir ama gereksiz. Biz doğru söyleyenleri dokuz köyden kovmaya, söylediklerine kılıf uydurmaya ve üslubundan dolayı onları aforoz etmeye devam edelim. Böylece yakın bir gelecekte doğruları söyleyen kalmayınca, yalanlara doğru gibi inanmaya başlarız.

Son bir örnekle konuyu kapatacağım. Yakından tanıdığım bir arkadaşım, hem sosyal medyadan da paylaştı hem de özel sohbetimizde yana yakıla dert yandı…

Arkadaşım diyor ki; “Cumhuriyet Mahallesinde, Ordu Üniversitesinin hemen karşısında üç tane dairem var ve bunları öğrencilere kiralamak istedim. Kiraya verirken de iki şey istedim; evimde içki içilmeyecek, erkekler kiraladı ise kızlar, kızlar kiraladı ise erkekler evime gelmeyecekler. Vallahi hocam 3 senedir evler boş ve kiraya veremedim. Bazıları birinci şartı kabul ettiler ama ikin şartımı kabul eden henüz çıkmadı. Hem de Üniversitemizde İlahiyat Fakültesi olduğu halde.”

Başka sözüm yok. Aklına esen aklına estiği gibi yorum yapmasın, yanlışım varsa tenkit etsin, doğruyu göstersin, düzeltilecek yer varsa düzeltelim ama yoksa sapık yorumlara ihtiyacım yok. Anında gönderirim.