Öyle bir hale geldik ki asıl niyetimizi gizlemek için kendimize öyle maskeler uyduruyor ve takıyoruz ki şeytanın aklına gelemez. İçimizdeki niyetimiz başka fakat onu ortaya koyarak hareket etsek, millet bizi tefe koyup çalar. Ama ona uygun bir kılıf bularak halkın duyguları ile oynarsak hem milleti kandırmış hem de çaktırmadan emelimize ulaşmış oluruz.
Bunu ülkemizde başarı ile uygulayan sivil toplum maskesi takarak her türlü ideolojik eylemini halka yutturmaya çalışan bir kesim var. Belki ilk zamanlar masumane gibi davranarak bunu yutturuyorlarsa da bir süre sonra maskeleri dökülüyor ve yaptıkları işin aslında hiç de olmadığını insanımız anlıyor ama geçen sürede verdikleri zarar hepimizin gider hanesine yazılıyor.
28 Mayıs 2013 tarihinde başlayan ve 30 Ağustos 2013 tarihinde biten “Gezi Olaylarını” hatırlayınız. Taksim Gezi Parkında 8-10 ağacın sökülmesini protesto ile başlayan eylemler üç ay sürmüş ve bu olaylar sırasında hayatını kaybedenler ve yaralananlar olmuştu. Olmuştu. Ne yazık ki esas tahribat ülke ekonomisinde meydana gelmiş zararımızı yüz milyarca dolarla ifade edilmişti.
Hatta olaylara öncülük eden sivil toplum örgütü maskeli hainlerin hükümet yetkilikleri ile yaptıkları görüşmelerde ortaya koydukları ve yapılmasını istedikleri şeylerin hiç de ağaç sökülmesi ile ilgili olmadığını bütün dünya görmüştü. Hatta bu hainleri destekleyen kişilerin ülkemizde ne yazık ki en fazla çevre katliamı yapan şirketler ve kurumlar olması da ilginçti. Hatta sanatçı maskesi takan hainin biri olaylar için “Mesele ağaç değil siz hala anlamadınız mı” diyerek meselenin iktidara ve ülkeye engel olmak olduğunu anlatmaya çalışmıştı ama anlamak istemeyen aradan yıllar geçmesine rağmen hala anlamak istememekte ısrar ediyorlar.
Geçen gün Köprübaşı mevkiinden geçerken bir çadır dikkatimi çekti, “Durugöl’de doğa katliamına ve betonlaşmaya hayır, kuşlara özgürlük” isteyen sözüm ona sivil toplum maskesi ile maskelenmiş bir imza kampanyasına rast geldi. Çadır Altınordu Belediyesine ait olunca eylemin kimler tarafından organize ettiği sırıtıyor. Malum siyasi parti ve yandaşları bu işi üslenmişler.
İyi güzelde hepimiz doğa katliamına ve betonlaşmaya karşı değil miyiz? Üstelik kamuya ait bir mülkiyetin peşkeş çekilmesine karşı çıkmayan olur mu? Fakat amaç bu değil, “üzüm yemek değil bağcı dövmek misali” orada yapılacak “İslami külliyeye” karşı çıkmak. Kendilerini akıllı milleti aptal sanan bu güruh aklı sıra meseleyi amaçları doğrultusunda saptırıyor. Dini bir külliyeye karşıyız deseler, millet bunları taşa tutar. Onu deme cesaretleri olmayınca şöyle arkadan dolaşarak milletin zihnini bulandırıyorlar.
Ordu Büyükşehir oluncaya kadar vahşi çöp depolama alanı olan, çöp dağlarının yükseldiği Durugöl’de bırakın kuşları insanlar yaşamakta zorluk çekiyor, kokudan ve pislikten cevreden geçenler taciz oluyordu. Ordu 2014 tarihinde Büyükşehir olunca zamanın belediye başkanı bu işe el atıp orayı çöp depolama alanı olmaktan kurtardı. Şimdide çıkmışlar bu alanı utanmadan “Kuş Cenneti” havasına sokuyorlar. Kimi kandırıyorsunuz? Kimi olacak kendilerini!
Adama sormazlar mı: “2004 yılından itibaren 2014 yılına kadar sizin adamınız Seyit Torun’un Belediye başkanlığı yaptığı dönemde burası insan sağlığı için tehlike saçarken burayı pislik götürürken, yayılan koku kilometrelerce uzakta bile insanı rahatsız ederken siz yine böyle bir çadır açıp, “Durugöl’deki pisliğe ve çöplüğe dur” dediniz de bizim mi haberimiz olmadı?
Böyle bir şey aklınıza o zaman neden gelmedi? Yıllarca orası çöp döküm alanı iken sesi çıkmayan çapulcular şimdi meydanı boş bulmuşlar ve eylem yapıyorlar. Beyler bayanlar kusura bakmayın bu numarayı biz artık yemiyoruz. Maksadınız doğa ve kuşlar kesinlikle değil. Maksadınız belli ama aklınız sıra belli etmiyorsunuz. Siz belli etmeseniz bile biz bu konuda artık şerbetliyiz ve sizi anlıyoruz. Sizin gayeniz her hayırlı işe takoz olmak ve onu kılıfına uydurmak.
Hadi oradan başka yerde debelenin bu iş sizi aşar. Oraya o külliye yapılacak genç, ihtiyar kadın erkek o külliyeden hepimiz yararlanacağız.
Size uğurlar ola.
