- Ben, Muhtarın şöyle demesinden korkarım: “Bakın köylüler, bakın dostlar, nasıl da Berat ile alakasını kesti, eğer aslı olmasa keser miydi ki İmam." Evet Mustafa Bey, aynen böyle demesinden cidden çekiniyorum. Hem, benim Berat ile bir alıp veremediğim yok.
Nüfus Müdürü:
- İyi ama hocam, siz de köyde bir kaç kişi ile gidiş geliş yapıyorsunuz. En çok da bu Berat ile. O vakit ne oluyor, insanlar şüpheye düşüyor.
Bu güzel, bu iyi niyetli konuşma, İmam da pek yankı bulmadı. Oysa ki, bu gibi şaibelerden en çok uzak kalması gereken, din görevlileridir. Çünkü namus leke kaldırmaz.
Köy yerlerinde dedikodular hiç mi hiç bitmez. Biri ölür, öteki doğar. Köy insanı her gün birbirini görûr. sürekli beraberdir. Bağda, bahçede, köy kahvesinde, harmanda. Konuşacak laf kalmayınca bu kez, İş, “miş-mış” lara dökülür.
Köyde fındık zamanı idi.
Bütün insanlar fındık bahçelerindeydi.
Emekli Nüfus Müdürü de, kendi bahçesinin fındığını toplatıyordu. Çok mahsul vardı ve herkes gibi, bu adamın da keyfi yerindeydi. İnsanlar, gün boyu biribirleriyle konuşuyorlardı. Bütün laflar biter. İmamın dedikodusu bitmezdi. Yine bir iki kişi hem de yüksek sesle, Sevim hakkında ileri geri konuşuyorlardı.
Buna çok sinirlenen Müdür, bağırdı:
- Bırakın bu münasebetsiz lafları da işinize bakın! Utanmıyor musunuz yıllardır Allah'ın garibinin hakkında çirkin çirkin konuşmaya? Kim bilir içinizde ne haltlar karıştıranlar var da, kendilerini sütten çıkmış ak kaşık sanmaktadırlar, öyle görmektedirler.
Bitişik bahçede de fındık toplanıyordu.
Öğle vakti olmuştu.
Bitişik bahçede Nüfus Müdürü’nün yakın bir akrabası vardı. Yemeğini yedi ve iki çif laf etmek için bı-tişik bahçeye geçti.
Yaşı yetmiş civarında olan bir koca karı. Nütus Müdürü’nün kulağına eğilerek.
- Kimsenin avukatlığını yapma be Mustafa, dedi , değmez buna.
Bu kadm, köyün sözü dinlenirlerindendi.
Çok namuslu ve asaletli ailedendi. Kolay kolay dedikodu yapmadığı sanılırdı. Zeten her söze başlarken "Dedikodu olmasın, Allah günahı ile yaksın..” diye başlar ve birilerinin hakkında makina gibi konuşurdu.
Tıpkı şimdi konuştuğu gibi:
- Bana bak Mustafam. (Çok samimi bir hava vermek için, oğluna hitap eder gibi Mustafam demişti.) Ben çok güvenilir birinden duydum; İmam’ın karısı... eline bir taşı alıp yere vurarak nıınldandı .. düşman başına..
Bu sözler, Mustafa’nın aklını karıştırdı. Çünkü, Hocagil’in Hanife idi konuşan ve doğruluğu, güvenirliliği konusunda kimsenin şüphesi yoktu.
Mustafa:
- Eee?
Hanife kadın:
- İnsan üzülüyor be Mustafam, kahroluyor. Bizim Fatma, Berat ile .. anla işte o kadını bir odada görmüş..
- Nasıl nasıl? Bir odada mı görmüş? Yalan. Billahi yalan!!..
Kadın, sesini daha da kısarak:
- Ah dedi, ah. Keşke yalan olsaydı. Fatma, süt götürmüştü İmam’ın evine. Dış kapıyı kapatmayı unutmuş Sevim ve Berat ile...
Mustafa’nın bütün keyfi kaçmıştı.
Kendi bahçesine geçti. Akşama kadar kimseyle konuşmadı.
O günden sonra, cuma namazı dahil imamın peşinde namaz kılmamaya başladı. O’nun bu tavrı, bütün köyü çalkaladı. Çünkü, herkes, biliyordu ki, Mustafa bir kimsenin hakkında ileri geri konuşulanlara asla inanmazdı. Demek, İmam’ın karısı hakkında çok kesin bilgiler elde etmişti ki, İmamla, bütünbağlarını koparmıştı. Halk böyle konuşuyordu kendi içinde.
Ali Ağagil'in Polat:
- Yahut Müdür, sen hiç de iyi etmedin, imamın arkasında namaz kılmayı terketmekle. İftiralara inanmayanlar, inanır oldular, dedi.
Müdür:
- Ben de çok üzüldüm ama, içimden gelmiyor artık İmam’ın peşinde namaza durmak. Aklıma kötü kötü şeyler geliyor.
Polat:
Ne dersen de, sana yakışmıyor. Benim bile inanacağım geliyor arkadaş, senin böyle kesin tavrından sonra. Bak, köylü seni çok sayar. İyi düşün! Bu yanlışından dön! İftiralara aslı varmış gibi seni inandıranın Allah belasını versin! Daha ne diyeyim?..
Emekli Müdür, kendi haklılığını savundu:
- Ben bunu öyle emin bir kaynaktan öğrendim ki Polat dayı, artık bayağı şüphelendim. Ben de kendisini kaç kereler uyarmıştım İmam’ın. Şu Berat ile alakanı kes demiştim. Dinlemedi. Meğer işin içinde iş varmış.
Mustafa’nın bu tavrına en çok Muhtar sevindi.
Köylülerden bir kaçı daha. İmamın arkasında namaz kılmamaya başlamıştı.
Ahmet Hoca, kendisini yalnız bırakan Mustafa’ya çok kırılmış, hatta ağlamıştı. “Herkes inansa, bu kişi inanmamalıydı", diye düşünüyordu..
Gün oldu devran döndü. Mustafa hakkında da bir dedikodu yayıldı.
Kızı yerindeki bir bayanla ilişkisi olduğu dillerde pelesenk oldu. Mustafa’nın hanımı Gülperi, bu lafların hiç birine inanmadı. Fakat, her nasıl çıkmışsa çıkmıştı bu dedikodu ve artık zamanın konu mankeni Mustafa idi.
>>>devam edecek….