Geçtiğimiz günlerde bir paylaşımımda Şeyh Sadi Şirazi’nin hayatından, eserlerinden bahsetmiş ve kısa bir alıntı almış ve onunla ilgili bir yazı yazmıştım. Yeri geldiğinde ondan tekrar bahsedeceğimi belirtmiştim. Bu gün de onun “Bostan ve Gülistan adlı eserinden İran Kisrası (hükümdarı) Nusirevan’ın Oğlu Hürmüz’e nasihatlerini takdirlerinize sunmak istiyorum.
İstiyorum ki bugünün yöneticilerinin hal, davranış ve hareketleri ile karşılaştıralım. Bunu söylerken sadece devletimizi yöneten veya muhalefette olanları kastetmiyorum. Hepimiz bu hayatta birer idareciyiz ve hepimizin idare ettiklerimiz ile ilgili sorumluluklarımız var. Bu nedenle meseleyi böyle anlayalım. Peygamberimiz (SAV) bir hadisi şeriflerinde de bunu kastederek şöyle buyuruyorlar: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz.” (Buhari, Cuma 11, İstikraz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81)
Yukardaki hadisin gereğince hepimizin sorumlulukları var ve bundan kaçamayız. Biz gelelim esas konumuza ve Bostan ve Gülistanda yer alan öğütlere. İsterim ki hepimiz bu öğütlerden ders ala ve yaptıklarını buna göre yapalar. Öğütlerle baş başa bırakıyorum hepimizi.
“İşittiğime göre Nuşirevan ölüm döşeğinde oğlu Hürmüz’e şu nasihatte bulunmuş:
Yalnız kendi rahatlığını düşünme. Fakirlerin gönlünü hoş tut. Sen yalnız kendi rahatlığını düşünürsen, ülkende kimse huzur bulamaz. Çoban uykuda olursa kurt da koyun sürüsünün içine dalmıştır. Bu, akıl işi ve akıllı adamın işi midir? Şunu bilmiş ol ki, bir şah ancak milleti sayesinde şah olur ve başındaki tacı muhafaza edebilir. Bu bakımdan muhtaç dervişleri ve yoksulları gözet. Fakirlerin elinden tut. Millet bir ağacın köküne benzer. Şah da o ağacın kendisidir ve ağacı tutanda köktür. Halkın gönlünü yaralama; yaralarsan, halkı incitirsen kendi kökünü kazımış olursun. Elinden geldiği kadar halka iyilik et.
Doğru bir yol tutmak istiyorsan ümit ve korku yolunu tut. Bu yol abidlerin yoludur. Bir kimsede iyilik ümidi ve kötülük korkusu olursa makul olur ve bu onun tabiatı haline gelir. İşte bu iyilik ümidiyle bu kötülük korkusu bir hükümdarda bulunursa mülkünde o da rahat eder, ahali de.
Allah’ın lütfunu ümit eden bir padişah halka iyilikte bulunur. Saltanatı elinden gider korkusuyla da halka zarar vermez. Bu iki huy onda yoksa o memlekette de rahat ve huzur bulunmaz. Böyle bir ülkede yaşıyorsan ve evli isen kaderine rıza göster; fakat bekar isen al başını nereye gidersen git. Bir millet, hükümdarından memnun değilse öyle bir diyarda refah bekleme ve bahtiyarlık arama.
Kendini beğenmiş, dik kafalı, hovarda ve keyfi iş gören padişahtan o kadar korkmada, asıl Allah’tan korkmayandan kork. Bir hükümdar milletini incitiyorsa o hükümdar, memleketinin mamur olduğunu ancak rüyasında görür. Bir yurdun mahvolması ve bir padişahın kötü ad kazanması onun zulmünden ileri gelir. Benim bu sözümün değerini ancak akılı ve zeki kimse takdir eder.
Millet saltanatın desteğidir. Zulümle o desteği yıkmamak gerek. Kendin bir fayda sağlaman için köylülerle çiftçileri gözet. Çünkü ücretle çalışan bir kimse aldığı ücretten memnun kalırsa daha çok çalışır. Ayrıca kendisinden iyilik gördüğün bir kimseye kötülük etmek de hiç yakışık almaz.
Herhangi bir iş yapmaya niyet edip ona karar verirsen daima halkın menfaatini düşün. Sen adaletten ayrılma ki ahalide sana itaatten ayrılmasın. Akıllı iş gör ki onlar da senden yüz çevirmesinler.”
Nuşirevan deliye anlatır gibi anlatmış. Daha ne anlatsın ki. Önemli olan bu anlatılanlardan sen ne anladın. Kendine bir hisse çıkardın mı? Şayet sana bir öğüt ve nasihat vermediyse aldırma gitsin gittiği yere kadar. Sonra duvara toslarsan kimseden yardım ve medet umma.