Bugün, 17 Haziran 2025 Salı

D. Mehmet ŞEKEROĞLU


"NE KİMLİKLER GÖRDÜM, ZATEN YOKTULAR!"

"NE KİMLİKLER GÖRDÜM, ZATEN YOKTULAR!"


 

(Atila İlhan'ın, "Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular" dizesine atıfla)

Sanal/ farazi/ gerçek olmayan bir dünyada yaşadığımıza şüphe yok. Ne anlama geliyor bu? İngilizcesi "virtual" olan "sanal" kelimesi, bizde hangi kavramları çağrıştırıyor? Sanal'a benzer anlamlı kelimelere göz attığımızda, şunlarla (da) karşılaşıyoruz: "Yapay", "taklit", "gerçek dışı", "simüle edilmiş" vb.

*

Müsadenizle, konuyu yine "KİMLİK" meselesine getireceğim ve POSTMODERN kavramını kullanacağım. 

İçinde yaşadığımız POSTMODERN çağ, "sanal kimlik"ler/ genel olarak "sanal"lıklar çağıdır. Yâni; gerçekte olmayan, simüle edilen, DUBLÖR KULLANILARAK TAKLİT EDİLEN kimlik'ler. Algı operasyonlarında kullanılmak için SEÇİLEN, sanki o şekilde "varmış" gibi gösterilen, ama gerçekte asla öyle gösterildiği gibi olmayan kimlik'ler. Özellikle LİYAKATSİZLER arasından seçilen ve varlığı "Kör parmağım gözüne!" atasözünü basbas bağıran ve uygulayan kimlikler...

*

Burada bir parantez açmamız ve bu durumun arkasında yatan dünya görüşünü/ ideolojiyi kısaca anlatmaya çalışmamız gerekiyor. Bu ideolojinin adı, "POSTMODERNİZM"dir. Önceki bazı yazılarımda da kullandığım ve açıklamaya çalıştığım bu kavramı, makalemin bütününü anlaşılır kılmak için, bütün karmaşıklığına rağmen burada da basitçe, üç maddede özetlemeyi deneyeyim:

1. Postmodern, "modernite'den sonra" anlamına gelir. MODERNİZM, özellikle Ulus Devlet'i, Aydınlanma'yı, Hümanizma'yı, bir ölçüde Sosyalizm'i (sosyal adaleti) simgeleyen/ amaçlayan bir projeydi. Postmodernizm, tüm bu insanî projelere/ umutlara karşı KÜRESELCİ/ TEKELCİ kapitalizm'in açtığı ideolojik savaşın adıdır. (Örneğin: Postmodernist Orhan Pamuk'un neden amansız bir Ulus Devlet ve Mustafa Kemal düşmanı olduğunu ancak bu bağlamda anlayabiliriz!).

2. Postmodernizm'in gerçek yüzünü tam isabetle özetleyen, bu ideolojinin etik dışılığını en doğru yansıtan söz, "Anything goes" (her şey mümkündür) ilkesidir. Burada, ilkesizlik gibi görünse de, aslında "BÖL, GER ve ÇATIŞTIR!" şiarıyla hareket eden bir YIKIM ideolojisiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla; toplumları tarihlerinden koparıp her çeşit mikrokimlikler'e bölmek ve bunları birbirlerine karşı kışkırtmak ve savaştırmak, POSTMODERNİST İDEOLOGLARIN (ki ben bunlara Postmodernist Faşistler adını veriyorum) temel etkinlikleridir. Bunlara göre, "Tarih'in Sonu"dur; "Büyük Anlatıların Sonu"dur; "Ütopyalar'ın Sonu"dur...

3. Kimlikler sonsuza kadar küçük (mikro) parçalara bölününce, sonuçta KİMLİK denen şey ve bunların toplamı olan TOPLUM da ortadan kalkacaktır. POSTMODERNİST FAŞİZM'in nihaî hedefi de budur işte: Toplum'u ve onunla birlikte toplumsal bir varlık olan İNSAN'ı imha etmek! (Postmodernist Firavunluk'un has oğlanı Yuval Noah Harari'nin "Homo Deus"tan/ Tanılaşmış İnsan'dan söz etmesi bundandır. TANRI'laşan/ "Tanrı'yı oynayan" kimdir? Bir yandan digital yöntemlerle TOTAL gözetim ve kontrol altında tuttuğu milyarlarca insana "LÜZUMSUZ tüketiciler" gözüyle bakan ÖJENİST ÇETE mensupları!).

*

Postmodernist Firavunluk/ Faşizm; kimlikleri, bir yandan, - bir diğer has kuklası Zygmund Bauman'ın ağzından söylersek - "AKICI"/ "GEÇİCİ" hale getirmeye çalışırken; diğer yandan da onları - yukarıda değindiğim gibi - sonsuz küçük parçalara böler; birbirleriyle çatıştırır ve sonuçta yutmaya/ ortadan kaldırmaya çalışır. Bir yandan yeni/ gerçek süsü verdiği sanal kimlikler uydurur; diğer yandan onların gerçekliğini sorgulatır. Yeni bir sosyolojik kavram olarak ortaya attığı WOKENESS'i ("sanal kimliksel uyanıklık" diye çeviriyorum), sanki "ilerici"/ "solcu" bir eylemmiş gibi lanse eder. Bu hercümerci, kaosu yönetmek, postmodernizmin en önde gelen çabasıdır. Bunda da "başarılı" (!) olduğu, dünyanın bugünkü durumundan anlaşılmaktadır.

*

Atila İlhan, şiirinde; "Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular/ Böyle bir sevmek görülmemiştir" diyor.

Peki, bizim dünya veya Türkiye siyasî arenasında gördüğümüz SİMA'lar gerçekten VAR mıdırlar, yoksa aslında SANAL mıdırlar? 

Bırakınız, sizlere, şu anda aklımdan geçen birbirine bağlı sorular silsilesini yönelterek bağlayayım yazımı: 

- Donald Trump/ Wolodymyr Selenskyj/ Benjamin Netanyahu/ Wladimir Putin, Ahmed Al Sharaa vb... GERÇEK (!) midirler?

- AK Parti, MHP, Y-CHP, HÜDA-PAR, vb... (liderleriyle birlikte!) GERÇEK (!) midirler?

- PKK, Boko Haram, IŞİD vb... (liderleriyle birlikte!) GERÇEK (!) midirler?

KÖR NOKTA KÖŞESİ

1. Postmodernizm'in kaypak karakterini ortaya seren belirtilere (biri farâzî!) iki örnek: a) Her an her şey mümkün olabilir ("anything goes") gibi bir kaosçu anlayışla hareket eden POSTMODERNİST/ ZOMBİvari varoluş tarzının sanata yansıması: Zübük (Aziz Nesin) ve Recep İvedik (Şahan Gökbakar). (HÜRSES'e sorun çıkarmamak için, bugünkü fırıldak siyasîlerin adını vermeyeyim!). b) Türkiye'de de faaliyetlerine sık sık şahit olduğumuz, POSTMODERNİST ve ZOMBİci bir Gizli Örgüt'ten söz edebiliriz, sanırım: TYTÖ, yâni, "Tükürdüğünü Yalatma Terör Örgütü".

2. Bütün bu SANALlıkların karşısında, etkili bir GERÇEK olarak neyi gösterebiliriz? PARA'nın "babasal" gücünü/ ezici GERÇEKliğini? Doğrudur! ÇETE kadar, onun elindeki büyük para (big money) da GERÇEKtir. Bu güç, W. Shakespeare'in (Atinalı Timon'da) ve K. Marx'ın deyimleriyle, "Her şeyi tam tersine çevirmeye kâdir"dir. (Örnek vermesem de anladığınızı biliyorum!). Fakat, heyhat! Küreselci/ postmodernist firavunluk; her değer gibi PARA'yı da küresel/ merkezî, SANAL/ digital hâle getirme doğrultusunda yoğun bir çaba içindedir. Bütün o "İnsanlığı Sıfırlama" ("The great reset") çabaları bu yüzdendir. Özellikle bitirilmeyen SAVAŞlar (Ukrayna, İsrail...) ve AŞI ve SIĞINMACI KAKALAMAlar ve KITLIK'la korkutma ve oyalamalar bu yüzdendir. ÇETE, küresel/ merkezî SANAL PARA aracılığıyla tüm insanların ipini tamamen ele geçirmek istemektedir... İşte bu Dünya Merkez Bankası'nın Sanal/ Digital Parasını (CBDC'yi) reddederek gerçek/ MİLLÎ PARA'nın (ki bu, Milli Devlet olmanın en önemli koşuludur) tedavülde kalmasında ısrar etmek, bir (özgür) "olmak veya olmamak"; yâni bir vatanseverlik meselesidir!