Bugün, 1 Temmuz 2025 Salı

Mehmet Ali AYDIN


NEREDEN AKLIMA GELDİYSE GELDİ İŞTE

NEREDEN AKLIMA GELDİYSE GELDİ İŞTE


Allah’a şükürler olsun yaşım yetmişe erdi ve bu yaşıma kadar ülkemizde çok şeye şahit oldum. Özellikle adalet sistemi, verdikleri kararlar ve bu kararlarla ilgili şahit olduklarımız çok enteresan. 1960 ihtilalinden sonra rahmetli Menderes ve arkadaşlarının maruz kaldığı facia. Gaziantep’te bir dilim baklava çaldığı için altı yıl ceza alan gariban çocuk, memleketi soyup soğana çevirdiği halde ceza almadan yırtan hortumcular. Bunun yanında vergi kaçıranlara verilen komik cezalar.

Sadece bir şiir okuduğu için 10 ay ceza alan Tayyip Erdoğan ceza evine tıkılmış, hatta gazeteler artık muhtar bile olamaz diye manşet atmışlardı. Kimileri de bu cezadan dolayı Tayyip Erdoğan’dan kurtulduklarını sanarak zil takıp oynayıp dansöz gibi kıvırmışlardı. Ama İslami kesimden sadece cılız birkaç ses çıkmıştı. Çoğu da hak etmişti cezasını çeksin moduna girmişti.

Şimdi de malum olduğu üzere “her şey çok güzel olacak” sloganı ile ve HDP denilen terör destekçilerinin gazlaması ve oyu ile İstanbul gibi bir şehre belediye başkanı olan şahıs “Yüksek Seçim Kurulu” üyelerine hakaretten 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ve “siyasetten men cezası” alınca, Tayyip Erdoğan ceza aldığında zil takıp oynayan kesim bu defada sözüm ona adamları “mağdur” oldu edasıyla zil takıp oynuyorlar. Bu ne rezalettir. Bu ne iki yüzlülüktür. Bu ne utanmazlıktır. 

Bizim mahalleden öbür mahalleye taşınan bazı müptezellerde bu durumdan kendilerine vazife çıkarmışlar ve “İmamın oğlunu” yağlama servisi açmışlar, yargılayan mahkeme ve hakimlere veryansın ediyorlar. Bu İmamoğlu denilen zevat daha önce de devletin saygın bir valisine (çok özür dileyerek söylüyorum) “İT” diye hakaret etmiş de arkasından dansöz gibi kıvırarak mahkemede ben “İT” demedim “BasİT” dedim diyen adam değil mi?

Aslında yazacak daha çok şeyler var ama neyse yazıyı da çok uzatmamak adına burada keselim ve halimizi çok güzel anlatan bir kıssa ile veda edelim…

Bu Çeşmeden Su İçmek Müslümanlara Haramdır...!

Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”

Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…

Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama. 

Adam:

“Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış:

“Ne delili ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş:

“Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam:

“Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan o da meraklanırmış:

“De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki hem çeşmeyi yaparsın hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?” Adam, başı önünde konuşur:

“Delilim vardır, lâkin ispat ister.”

“Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?”

“O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…”

“Eeee!”

“Sultanım, herhangi bir havradan 

(Yahudi İbadethanesi-sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. 

Bir hafta dolunca, adam:

“Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.

“Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… 

Sultan:

“Bitti mi?” demiş adama.

“Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.

“Şimdi nedir isteğin?”

“Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, âlimini alınız minberinden…” 

Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler.

Bir Allah’ın kulu çıkıp da “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… 

Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için:

“Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”

“Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”

“Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”

“Sorma, sorma…”

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:

“Eee, ne olacak şimdi? 

Adam:

“Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” 

“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. 

Adam başı önünde konuşmuş:

“Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?”

Sultan acı acı tebessüm etmiş:

“Hava bile haram, hava bile!” demiş.

İşte biz bakalım ve örnek alalım. Adamlar adamlarına nasıl sahip çıkıyorlar görün işte. Siz de soğan, patates, poşet, hayat pahalılığı deyip durun. ..Anlayanlar anladı… Zaten anlamayanlara ne anlatırsan anlat boşuna...