Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Arzu ŞENEL


NİYETLİ MİSİN?

NİYETLİ MİSİN?


 

 

İlk sahura kalktık elhamdülillah. Niyetliyiz…

Peki neye niyet ettiğimizi biliyor muyuz?

Yemek öğünlerimizin düzenindeki değişim ve bir parça açlık ve susuzluğa mıdır niyet?

Yani tıpkı diğer ibadetlerimizde olduğu gibi Rabbimizin bizim açlık ve susuzluğumuza ihtiyacı yok ise, neden oruç tutuyoruz, aslında neye niyet ediyoruz/etmeliyiz?

Neden oruç tutmamız gerekiyor?

Neden namaz kılmamız, abdest almamız gerekiyor?

Önce şuradan başlamak gerekiyor sanırım, bunları bizden kim istiyor?

Rabbimiz…

Yani Yaratıcımız, yani bizi bizden çok tanıyan, bilen.

Peki nereden öğreniyoruz?

Kur’an-ı Kerim’den.

Yani hayat rehberimiz, kullanma kılavuzumuz, Rabbimizin kelamı…

Bizi Rabbimizden iyi kim bilebilir ki?

Teşbihte hata olmazmış, geçenlerde yerli solunum cihazımızı ürettik hamdolsun.

Hangimiz projenin ilk tasarlayanı kadar fikir sahibi olabiliriz?

Demek ki biz de topraktan mamul bir varlık olduğumuza göre, bizi bir anlamda imal Eden Rabbimiz en iyi bilendir.

Bunun lamı cimi yok, gözüyle görmediği virüsten köşe bucak kaçan en baba ateistler bile biliyor gerçeği, kabullenmek nefislerine ağır gelse de…

 

Rabbim benim gerek fizikî gerek sosyal şartlarımı yaşanabilir kılmak için kurallar koymuş, ibadetler belirlemiş.

Varoluşsal bütünümüzü koruyan temel yasalar gibidir ibadetler.

Oruç ibadeti…

Neden bir ay oruç tutuyoruz/tutmalıyız?

Farzdır.

İslâm’ın beş şartından ve temel taşlarından…

Evet “Neye niyet ediyoruz?” demiştik.

Birincisi kul olmaya, bir Mabudumuz olduğunu nefsimize kabul ettirmeye niyet ediyoruz.

“Bak nefsim Sen özgür ve irade sahibi kılınsan da bir Sahibin var.” diyoruz.

Hatırlamak/hatırlatmaktır niyet…

Sen kulsun, kul olduğunu hatırla ve buyur rahmet sofrasına…

Onbir ay kafana göre yedin içtin ama hep aç gezdin.

Açlık değil rahmet sofrasında doymaktır oruç, buyur geç hele…

Ruh doymadan beden doyar mı?

Göz doymadan karın doyar mı?

Sahurun o teskin edici havasını soluyup teslim olmak gerek…

O huzuru duymak bütün hücrelerinde…

Sadece çatalı kaşığı değil, bütün bedenini, ruhunu bırakmak usulca masaya…

Hızla giden vasıtalardan, bizi önüne katan teknolojik araçlardan inmek ve ayağımızı basmak toprağa…

Ağ bağlantılarını bir kenara bırakıp Allah ile bağ kurmaya çalışmak.

Hatırlamaktır niyet…

Kalu bela ahdimizi hatırlamak…

“ALLAH” var deyip, yok gibi yaşayışlarımızdan sıyrılmayadır niyet…

Para pul, hırs, ego, ihtiras putlarını kırıp yerle yeksan etmeyedir niyet…

Âkıbeti belirsiz yollardan özüne dönüşedir niyet…

Görmezden geldiklerimize tekrar bakmaya,

İşitmeye ve duymaya,

Kalbimizi karartan mühürleri kırmayadır niyet…

Kalabalıklar içindeki yalnızlığımızdan, Allah’a hicret etmeyedir niyet…

Yetimin öksüzün unutulduğu ve bu unutuluşla hep aç kalktığımız sofraların farkına varmayadır niyet…

Onca konuşup anlaşılamamaktan dem vururken, hiç konuşmadan Yakın Olduğumuz’adır niyet…

Abdest alırken şükürle bakmak elimize yüzümüze,

Secdeye varırken nerede olduğumuzu idrak etmeye,

Bir ufacık tefekkürü, bir mazlumun yüzünde vesile olunmuş tebessümü miracımız kılmayadır niyet…

Velhasıl ki niyet ciddi iştir..

Ve orucu tutan mide değil kalptir…

Rabbim niyetinde sağlam, ahdine sadık olanlardan eylesin cümlemizi.

Bu yıl ilâhî bir lütuf olarak Rabbimiz evlerimizde geçirmemizi istedi.

Bizi çekip aldı zamanın keşmekeşinden…

Belli ki mayasını bozmuştuk muhabbetin.

Olanda hayır vardır diyerek,

Hep bela ve musibet penceresinden bakmak yerine biraz lütfunu görebilmeye de niyet edelim inşâAllah.

Yazının sonuna gelmiş iken tekrar sual edeyim “Niyetli misin?”

Sürc-i lisan etti isek affola.

Muhabbetle…