Bugün, 28 Nisan 2024 Pazar

Muzaffer GÜNAY (AŞK HİKAYELERİ)


ÖĞRETMENDİR  BENİM YÂRİM  (12)

UNUTULMAZ AŞK HİKAYELERİ


Ekrem, arabasının arızalanmasına üzülmesi  gerekirken aksine memnundu. Nasıl memnun olmasındı ki? Zeynep yarın, öbür gün görev yerine gidecekti.  Son kez görüşmek için kendine göre çözüm üretmeye çalışıyordu.

         Öte yandan Zeynep de benzeri duyguları yaşıyordu. Nasıl olduysa bir ikindi vakti birbirleriyle buluştular. İkisinin de keyfi kaçıktı. Ayrılık rüzgârı, genç aşıkları dövüyordu. Zeynep, erken davranarak şöyle konuştu:

         “ Sakın ola ki evlenmeyi düşünme ardımdan. Bana güvenmeni istiyorum. Er veya geç muradım seninle evlenmektir. Başka biri ile hayat arkadaşı olmayı aklımın ucuna bile getirmedim, getirmeyeceğim de.”

         Ekrem, sevda çiçeğinin  nermin ellerini avuçlarına alarak fısıldarmış gibi konuştu:

         “ Canımın içi! Bana söyleyecek söz  bırakmadın. Ömrümün sonuna kadar beklememi isteseydin, düşünmeden “hay hay” derdim.

         Zeynep, başını göğsüne yıkmış, iç dünyasına gömülüvermişti. Neden sonra kendine gelmişti.  Bir şeyler daha konuşmak istese de kelimeler boğazına tıkanıvermişti.

         Köy ortamı, kaçak görüşmelere pek fırsat tanımaz doğası icabı. Herkes birbirini tanır, bilir. Dahası  hemen her aile birbiri ile akrabadır, komşudur.

         Ekrem, mesleği / işi hakkında kısa bir bilgilendirme yapıp vedalaştı sevda çiçeği ile. Uzaklaşırken ayakları geri geri çekse de geriye dönüp  bakmaya cesaret edemez;  felç vurmuş bir hasta misali  Zeyneb’in göz menzilinden çıkar.

                            ***************

                                        26

         Ağustos’un son haftası olmasına rağmen, havalar oldukça serin geçmekteydi. Böyledir Karadeniz ( daha doğrusu Doğu Karadeniz) iklimi. Mısır biçme zamanıdır. Herkes gibi Boduroğ Şükrü de oğlu ve hanımı Fadime, yakatarlada mısır biçmekteydiler. Komşu tarlalarda da hareketlilik vardı.

         Oğlu ile icap etmedikçe pek konuşmazdı Boduroğ Şükrü. Ama o gün, konuşmama orucunu bozarak, meslek sahibi olduğu için Ekrem’e evlenmesi gerektiğini söyler.

          Ne ki Ekrem, oralı olmaz. Susmayı tercih eder. Annesi dinlemede kalır. Baba ile oğul konuşmaya devam ederler. Neticede Ekrem, askerlik görevini  yapmadan evlenmek istemediğini söyler.

         Babası oğluna nihayet hak verir.

        

                                               ***************

         Ertesi senenin ikinci ayında celp kağıdı çıkar Ekrem’in. Askerlik şubesine giden Ekrem, rüyasında bile görse inanamayacağı  bir sürprizle karşılaşır. Yapılan muayene sonucunda düztaban olduğu gerekçesiyle askerlikten muaf tutulur.

                                               *************

         Ekrem sık sık arızalanan cip’ini müşterisini bulur bulmaz elinden çıkarır. Üzerinden çok bir zaman geçmeden, yine öncekinden birkaç model yüksek bir  cip alır. Köyde başka bir cip olmadığından Ekrem, abartısı ile beraber günün yirmi dört saati direksiyon başındadır. Yollar kısmen toprak, kısmen kaba çakıllı olduğundan dolayı haddinden fazla yorulmaktaydı. Fakat, “Ekmek aslanın ağızındadır” repliği ile büyümüştü ve bu nedenle işinden hiçbir vakit şikayetçi olmamış, “şükür Allah’a” deyip sabırla yoluna devam etmekten geri kalmamaktaydı  İlçeye, il merkezine yolcu götürür, getirir, açlığa sabreder,  çeyrek ekmek bile almadan köyüne dönerdi. Sevda çiçeği ile kuracağı yuvanın hayali ile para biriktirmeyi yaşam tarzı yapmıştı.