Bugün, 28 Nisan 2024 Pazar

Muzaffer GÜNAY (AŞK HİKAYELERİ)


ÖĞRETMENDİR BENİM YÂRİM (13)

UNUTULMAZ AŞK HİKAYELERİ


 

 

 

Issız bir bozkır köyünde iki sınıflı derme-çatma bir mekanda kendisi gibi bekar olan Gülçin Hanımla birlikte görev yapmaktadır. İyi bir ikili olmuşlardı.

         Zeynep, Ekremle mektuplaşmayı ihmal etmiyordu. Şüphesiz Ekrem’de aynı duyarlılığı gösteriyordu. Ayda iki kez mektuplaşmakta idiler. Gülçin öğretmen ise, mektuplaşmayı pek önemsemiyordu  ailesi ile… Yapı meselesiydi kuşkusuz.

                                      ****************

         Zeynep, dördüncü yılını çalışıyordu. Zaman nehir misali akıp gidiyordu. Fakat, Ekrem ve Zeynep için bu dört sene, kırk seneye bedeldi. İnsanoğlunun zaman mefhumu ile sıkı bir bağının olduğu hayatın gerçeklerindendir. Her gün bir ay’a, her ay da bir yıla bedel olur.

         Nusret Öğretmen ile eşi Ayşe Hanım’ın tayinleri başka bir yere çıkmıştı.  Zaten okulda başka bir öğretmen yoktu. Ekrem, bu durumu aşkına bir mektup yazarak bildirir. Bu, Zeynep Öğretmen adına önemli bir fırsattı. Arada bir görevi icabı okuluna gelen Müfettiş Bey’e pek de ümitlenmeden kendi köyüne gitme isteğini açıklar. Müfettiş Bey, çok başarılı bulduğu Karadenizli Öğretmen’e gereken yardımı yaptı ve kısa zamanda Zeynep Öğretmen kendi köyüne atanmış oldu.

         Hayat, sürprizlere daima açıktır. İnsan, kimi zaman rüyasında görse inanmayacağı sürprizlerle karşılaşabilir. Zeynep öğretmen de böyle inanmakta, böyle düşünmektedir. Çok sevinir, kanatlanıp uçacak gibidir. Müfettiş Bey’e dua ve teşekkür etmeyi ihmal etmez.

         İlköğretim Müdürlüğü’nden gelen tayin yazısın tebellüğ eden Öğretmen Hanım bir, iki gün içinde hazırlıklarını tamamladıktan sonra vedalaşarak memleketine gitmek üzere dört yılını geçirdiği bozkır köyünden ayrılır.

                                      ****************

         Zeynep Öğretmen’in kendi köyüne atanmış olmasına sevinenlerin başında Ekrem geliyordu kuşkusuz.

          Köy yerinde laf bitmez.

         “Selim Çavuş’un  kızı ne kadar da değişmiş öyle. Tanıyamadık billahi. “

         “ Keşkem başını açmayaydı.”

         “ Emme de boy pos atmış, eline yüzüne renk gelmiş. Paşa kızı sanır bilmeyen de. “

         Yaz tatilidir ve okulların açılmasına daha  üç ay vardır. Köylüler bağında bahçesinde , çiftinde çubuğundadır. Selim Çavuş ve hanımı, köyün ileri gelenlerinin gözünde  büyümüş, hatırlı bir aile olmuştur.

                                               **********

         Ekrem ve Zeynep Öğretmen, buldukları her fırsatta bir araya gelmektedirler. Eskisi gibi, ürküp köşe bucak gizlenmemektedirler. Bunun birkaç sebebi olabilirdi elbette, fakat ilginçtir esas sebep bambaşkadır. Köyün ileri gelenleri, Zeynep Öğretmeni gelin yapma yarışına girmişlerdi. İki sevgili, bu gibi lafları duymuşlar ve  bu sebeple açık mesaj  olsun diye münasip zaman ve yerlerde birlikte görünmeyi bilhassa tercih etmişlerdi.

         Zeynep Öğretmen’e ilk talip olan Ekrem’in yakın akrabalarından Pırpır Yusuf’un tek oğlu Necmi idi. Yirmili yaşların ortalarında olan Necmi, il merkezinde yeni açılan devlet hastanesinde teknisyen olarak çalışmaktaydı ve memur olalı iki yıl olmuştu. Pırpır Yusuf, konuyu Selim Çavuş”a söyler ve fakat bir netice alamaz. Zeynep Öğretmen, yapılan teklifi net şekilde reddetmiştir. İki kişi daha teklif götürür Selim Çavuş’a ama elleri boş dönerler.

                            ****************

         İsteyenlerin önü arkası kesilmiyordu Zeynep Öğretmen’i. Sonu gelecek gibi görünmüyordu.

         Diğer taraftan Boduroğ Osman, oğlunun Zeynep ile evlenmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Ona göre, Selim Çavuş itibarsız bir adamdı köyde. Fukaranın önde gideniydi. Hanımı ise tam aksi düşüncedeydi fakat, kocasından çekinmekteydi. Kocası ve oğlu arasında sıkışmış kalmıştı..

                            ********************

         Ekrem de, Zeynep Öğretmen de adamakıllı bunalmışlardı. Bütün köy yaşadıkları aşkı duymuştu. Artık saklanacak bir şey de kalmamıştı. Babasının inadı Ekrem’i çok hırpalamıştı. Keza, sevda çiçeği de hayli yıpranmıştı dedikodulardan ve dahası Boduroğ Osman’ın hezeyanvari çıkışlarından..

          (Ekrem, hazin hikayesini anlatmaya devam eder.)

         “Ne kadar uğraştıysam da babamı razı etmem kabil olmamıştı. İşin içinden bir türlü çıkamıyordum. Anacığım ve kardeşlerim de fevkalade üzüntülü idiler. Ne yapacağıma karar verememekte, günlerim azap içinde geçmekteydi.  Zeynep benden de kahırlı ve çaresizdi. Hemen her görüşmemizde hıçkırıklara boğuluyordu. Benim de tahammül gücüm bir yere kadardı nihayetinde.

         Bir akşam vakti görüşme imkanı buldum sevda çiçeğimle. Ağlıyordu sessizce. Alnından öperek şöyle dedim. “Benimle gelirsen, köyü hemen terk edeceğiz. “ 

         “Hiç düşünmem, dünyanın öbür ucuna gidelim desen, koşar gelirim.”

         Yaz tatilinin bitmesine sayılı günler kalmıştı.

         Eylül’ün ikinci haftasının ilk günü idi. Okulun bahçesi cıvıl cıvıldı. Öğrenciler ve yakınları Zeynep Öğretmen’i okulun içinde biliyorlardı. Saat 09.30 olmuş, fakat Zeynep Öğretmen ortalıkta gözükmüyordu hala..

         Bütün başlar okul bahçesinin girişine çevrilir bir anda. Muhtar (Cemek Nazım)  iki azası ile beraber beri gelir, kalabalığın sakinleşmesini bekler. Bir iki dakika sonra Muhtar,  gür sesiyle  der ki:

         “ Öğretmen Hanım, dün gece ortalıktan kaybolmuş…Merak etmeyin, yeni öğretmen haftaya göreve başlayacak…”

         Güçlü bir uğultu yükselir kalabalıktan. Zeynep Öğretmen’in nerede olduğunu soranlara Muhtar’ın verdiği karşılık şöyle olur:

         “ Utanıyorum, lakin söylemek zorundayım. Selim Çavuş’un kızı, Boduroğ Osman’ın oğlu ile birlikte köyü terk etmişler. Hadi komşular dağılın! “

         Otoriter bir adamdır Muhtar. Kısa sürede okulun bahçesinde bir tek kişi bile kalmamıştır.

 

                                                        B İ T T İ