Bugün, 28 Nisan 2024 Pazar

Muzaffer GÜNAY (AŞK HİKAYELERİ)


ÖĞRETMENDİR BENİM YÂRM  (11)

UNUTULMAZ AŞK HİKAYELERİ


           

         Artık, Jilet Osman’ın muaviniydim. Kocaman bir Bedford  kamyonu vardı ki, çocuklar sırf bu devasa arabayı görmek için yukarı mahalleden koşa koşa aşağılara (Dükkanyanı) inerlerdi.

         Haftada üç, dört gün boş olarak  ilçeye ve ilçenin bağlı olduğu il merkezine gidiyor, tuğla, briket, çimento, demir gibi inşaat malzemeleri yükleyip dönüyorduk. 

          Çok, çok da bir sene sonra meslek sahibi olacaktım. Şoförlük, çok geçerli bir meslekti o zamanlar. İnsanlar şoförlere pilot muamelesi yapıyordu. Bana acayip bir öz güven gelmiş, içimi kemiren aşağılık kompleksinden çok şükür ki kurtulmuştum.

         Annem memnun, kardeşlerim memnun; hatta babam bile memnundu. Ailemize bir huzur gelmişti. Ustam, (Jilet Osman) arada bir cebimi görüyordu. Harçlık harçlıktır, hele köy yerinde. O zamanlar çok fakirdi insanlar. Köyümüzün bakkalları, fındık veresiye ticaret yapmaktaydı. Aksi halde, yıl boyu amiyane deyişle sinek avlamak durumunda kalırlardı.

                                      **************

         Zeynep, birkaç gün önce sılasına dönmüştü.

         (Ekrem, anlatmaya devam eder.)

         Haziran başları… Sabah kalktığımda güneş epey yükselmişti. Zeyneplerin evine daha doğrusu pencerelerine, kapı önüne bakıyordum duygularımın dürtüsüyle. Annemin sesi:

         “Nereye bakmaktasın öyle alık alık oğlum?”

         İster istemez irkilmiştim. “ Hiç..” diyebildim yalnızca; devamını getiremedim.

         “Bana doğruyu söylemelisin çocuğum. Anlamadığımı mı sanıyorsun yoksa? Zeynep geldi, sana bir haller oldu. Dinle beni, Her şey dengi dengine olur. O kız, mualim sayılır artık. “

         Susup kalmıştım. Annem beni anlamadığı gibi ağır sözlerle umutlarımın üzerine kezzap dökmekteydi. Siniri üstündeydi:

         “Ya baban duyarsa.. Ne olur o zaman? Aklını başına al oğlum. İş işten geçmeden… “

         Moralim iyice bozulmuştu. Ana yüreği neticede; üstelemekten vaz geçip mutfağa  döndü.

         Çok geçmeden dışarı çıktım. Niyetim, Zeynebi görmek ve mümkün olursa konuşmaktı. Etrafımı kolaçan ede ede Selim Çavuş’un küçük harmanına birkaç adım kala durdum. Geçen kıştan kalma alaf yığınını siper yapıp Zeynebi görmek için beklemeye başladım. Selim Çavuş elinde orak geçip gitti bahçelere doğru. Şans buna denirdi.

         Hiç kuşkusuz bu yaptıklarım, doğru değildi. Fakat, “aşkın gözü kördür” hesabı, o çağımda kendimi kontrol edecek aklım yokmuş deme ki. O esnada yavuklum evin önüne çıkıvermesin mi. Nabzım küt küt atmaya başladı.

          Ellerini göğsüne bağladı, hüzünlü gözlerini bizim ev tarafına çevirdi. Ayakta dikili bir mumya gibi hareketsizdi. Başında oyalı yazması yoktu. Ne kadar da değişmişti. İçime bir kurt düşüverdi. Evde kimsenin olmadığından emin olduktan sonra, ürkmemesi için yavaşça seslendim: “ Zeynep”!

         Kısa bir tereddütten sonra başını benden tarafa çevirdi. Yüzü birden aydınlandı. Gözleri ışıl ışıl parladı. İndim yanına: “Hoş geldin, ne kadar da değişmişsin. Yani daha bir güzelleşmiş gördüm seni. Sevindim buna”.

           Konuşmaya henüz başlamıştık ki, tütün tiryakisi Bicek Hasan’ın boğuk boğuk öksürmesi ikimizi de tedirgin etmişti. Çöküp baktım, Bicek Hasan elinde nacak, bize doğru geliyor. Ardıma bakmadan, kaçtım, yoksa..

        

                            **********************

          Yıllar yılları kovalamış, ilkokul öğretmeni olarak bizim memlekete çok uzak olan küçük bir doğu ilinin ücra bir kasabasına tayini çıkmıştı Zeynebin..

         Ekrem de bir genç adam olmuş, ekmeğini kazanmak için bir şekilde babasını ikna ederek eski model bir cip (jeep) sahibi olmuştu. Ki, buna en ziyade sevinen Zeynepti.

         Selim Çavuş, kızının öğretmen olarak atanması vesilesiyle şükür babında bir mevlid merasimi tertip etmiş, konu-komşuya mütevazi bir ziyafet vermişti.

                                  ***********************

( devamı gelecek sayıda)