Cumhuriyetimizin tek partili yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı yapan zatı muhteremlerden biri (ismi lazım değil) şöyle bir cümle sarf etmişti: “Şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdim!”. Adam haklı okullar olmasa en rahat yapılacak bakanlıklardan biri de Milli Eğitim Bakanlığı olsa gerek. Ülkemizde isminin başında “Milli” kelimesi olan iki bakanlık var ama ne yazık ki gerçek anlamda ikisi de milli değil.
Son yıllarda yerli silah sanayiinin gelişmesi ve ihtiyacımızın % 80’lik kısmının yerelde karşılanması ve içindeki “FETÖCÜ” hainlerin temizlenmesi ile Milli Savunma Bakanlığı az da olsa milli olma özelliğine kavuştu ama yine de “NATO” denilen İslam düşmanı teşkilata üye olması önündeki en büyük engellerden biri.
Gelelim esas milli olması gereken bakanlığa; adı her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığı olsa da gerek uyguladığı programlar gerekse müfredatları ne yazık ki milli olamadı gitti. Milli olamadığını anlamak için yetiştirdiği nesillere bakınca daha iyi anlaşılıyor.
Maksat insan yetiştirmek değil, bir sonraki öğretim kurumunu kazanmak için yarış atı yetiştirmek. İlkokula başlayınca hangi ortaokula, ortaokula başlayınca hangi liseye, liseyi kazanınca hangi üniversite ve fakülte kazanacak diye yarıştırdığımız nesiller. Çuval doldurur gibi beynini lüzumsuz bilgilerle doldurduğumuz ve insanlık değerlerini iptal ettiğimiz nesillerimiz.
Zamanın birinde ülkemizi ziyaret edip incelemelerde bulunan bir İngiliz Eğitimci, okul öncesinden başlayarak üniversite seviyesine kadar öğrenciler üzerinde incelemeler yapmış ve bizim yetkililere, “ Daha okula başlamadığı çocukluk yıllarında yalan bilmeyen, ahlaklı, saygılı ve değerlerine sahip çıkan yalan nedir bilmeyen ve nefret eden bu güzelim çocuklardan liseyi bitirince yalancı, riyakâr, ahlaki değerleri unutmuş, kafası her türlü yalan dolana çalışan ama dürüstlük kavramını unutan bu çocukları hangi sistemle yetiştirip ziyan edebiliyorsunuz?” diye sorma zarureti duymuş.
Bir yabancı bu yanlışı gördüğü halde yaklaşık yüz yıldır biz bunun farkında değiliz. Üstelik okullarımız arasında o kadar bariz bir seviye farkı var ki küçük bir ilçe lisesinde her türlü imkânsızlığa rağmen mezun olan gencimizle her türlü donanımı, teknik imkânları ve kaliteli öğretmenleri olan ülkemizin sayılı liselerinden mezun olan gençleri aynı zaman dilimi ve aynı sorulardan imtihana tabi tutuyoruz ve buna da sosyal adalet diyoruz. Bu aynen safkan İngiliz tayı ile bizim yerli ırk karakaçanı yarışa sokup karakaçanın kazanmasını beklemek gibi bir şey oluyor.
Her yıl olduğu gibi bu yılda lise mezunları arasında düzenlenen yarışın sonuçlarını ÖSYM açıkladı. Sonuçların istatistiki verilerini görünce yazımın başlığını düşünmedim diyemem. Verilen cevapların yüzdeliklerini görünce bana hak vereceksiniz. Çoğu derslerde verilen ortalama cevapları hiç o dersi okumayan, imtihana girerek sadece atmasyon yapan biri bile o ortalamayı geçer diye düşünüyorum.
Açıklanan YKS (Yüksek Öğretim Kurumlar Sınavı) istatistiklerine göre TYT (Temel Yeterlilik Sınavı) de sorulan 40 matematik sorusuna ortalama 7,9 doğru cevap verilmiş. AYT (Alan Yeterlilik Sınavı) de bu oran 5,5 olmuş. İlkokul dördüncü sınıftan itibaren matematik öğrenen bir lise mezunu (Üstelik sözelden girenler bu konudan muaf) 40 soruda ortalama 6,5 soru yapıyor. Adam hiç matematik görmese her sorunu beş şıkkı olduğuna göre doğru atma oranı %20 dir. Buna göre kırk soruda atmasyon yapsa sekiz soru yapma ihtimali var. O zaman yazık günah değil mi gencecik adam yıllar boyu okulda dirsek çürütüyor. Ya da zamanını israf ediyor.
Üstelik hayatının en önemli sınavı ve dönüm noktası olan bu imtihana müracaat edenlerin % 20’si de müracaatını yapmış, ücretini yatırmış ama kendinden emin olmadığı için de sınava girmemiş. Bu ayrı bir facia. Okudukça kendine güven gelmesi gereken gençlerimiz okudukça kendilerine olan güvenini kaybediyor. Konuyu çok da uzatmadan diğer derslerle ilgili verileri de paylaşalım da eğitimdeki (pardon ne eğitimi sözüm ona öğretemediğimiz öğretim) diğer derslerdeki istatistiki verileri paylaşalım da ağlanacak halimize gülelim.
YKS de derslere göre soru adedi ve verilen cevap sayılarına bir bakalım:
Türkçe soru sayısı 40 verilen ortalama doğru cevap sayısı 21,5. Yani Türk çocukları kendi dillerini bile kullanmaktan aciz. Sosyal Bilimlerden 20 soru doğru cevap 9, Fen Bilimlerinden sorulan soru 20 doğru cevap 3,5.
Gelelim AYT’ye: Fizik soru adedi 14 cevap 2,3, Kimya soru 1,5, Biyoloji soru 13 cevap 2,3. Bu sorulara cevap veren öğrenciler liselerin Fen kolundan mezun olan öğrenciler. Ya öğretmenler hiçbir şey öğretmiyor ya da öğrenciler zekâ özürlü.
AYT sözel bölüme bakalım isterseniz; Tarik-2 soru adedi 11 cevap 2,0, Coğrafya-2 soru adedi 11 cevap 2,4, Felsefe Grubu soru adedi 12 doğru cevap 1,9, Din Kültürü Ahlak Bilgisi Felsefe ortak soru adedi 6 doğru cevap 1,3. Çocuklarımıza bravo ne kadar da başarılılar değil mi?
YDT (Yabancı Dil Testi) Burada hangi dilden sınava girdiyseniz ondan 80 soru sorulmuş ve işte ondaki doğru cevaplar: Almanca 39,4, Arapça 27,9 Fransızca 46,3, İngilizce 35,6 ve Rusça 52,3 şeklinde gerçekleşmiş.
Aslında söylenecek çok şey varda susma hakkımı kullanmak istiyorum. Bu tablo karşısında sakin kalmak ve ahlakı bozmamak zor. Bu bakanlık, merkez ve taşra teşkilatı, okular ve buralarda çalışan bir sürü üst düzey yönetici, okul idarecileri ve öğretmenler acaba bu tablo karşısında yüzleri kızarıyor mu? Bu millet ve bu devlet bu zor şartlarda her türlü imkânsızlığa karşı bize bu kadar maaş bu kadar ücret veriyor acaba biz bunun karşılığında ne yapıyoruz diyorlar mı?
Hiç okul olmasa bu kadar başarısız olunmaz en azından çocuklarımızın ahlaki değerleri erozyona uğramaz.
Başka sözüm yok. Aslında var da bu yazının konusu değil. Onu da ileride belki üniversiteler bahsinde sarf ederiz inşallah.
17 TEMMUZ 2024
Mehmet Ali AYDIN