Bugün, 14 Haziran 2025 Cumartesi

Kemal MENCELOĞLU


ÖLÜM GÜZEL ŞEY

ÖLÜM GÜZEL ŞEY


 

 "Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!

 Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!

 

 Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...

 Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

 

 Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu, unut!

 Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut!"

 

 O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,

 Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner...

 

 Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;

 Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!”

 

diye ölüme de bayrama gider gibi gitmiş bir iman sahibi idi. Ölümü bile dirilere sevdiren bir insandı. Zira Hz. Ali (r a) dediği gibi, “ Ölümden çok korkanlar ahiret hazırlığı yapmayanlardır “ Elbette hazırlık yapanların korkusu olmayacaktır. 

     Çünkü Mevlana’ya göre de ölüm, dostu dosta kavuşturan, sevenle sevilenin buluşma noktasıdır. Şeb-i Arus yani düğün gecesidir. İnsan sevdiğine kavuşunca ağlar mı, kimse ağlamasın demiş ama Konya’da herkes onun için gözyaşı dökmüştü. Yahudi Musa’ dan, hristiyan İsa’dan, müslümanlar da Muhammed Mustafa’dan (sav) izler bulmuşlardı. Merhum Necip Fazıl da;

“ Ölünce olmasın dostum, çelengim, top arabam

   Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam. “

diye vasiyette bulunduğu için vefatında gazetelerin manşeti, “ Dört inanmış adam aranıyor” şeklinde çıkmıştı. 

    Onun vefat haberini İmamlık yaptığım köyümden Samsun’a İlahiyat Fakültesine giderken radyodan duyunca içimden bir parçanın koptuğunu hissettim. Radyo aynen şöyle diyordu:” Şair ve yazar Necip Fazıl KISAKÜREK vefat etti” Halbuki ki o bunun çok daha ötesinde milli ve manevi duygularla lebalep dolu dünya çapında bir fikir ve aksiyon adamıydı. 

   Göçüp gitti, geriye her geçen gün kapsama alanı daha da artan şarkısı kaldı.

 "Gideriz, nur yolu izde gideriz,

 Taş bağırda, sular dizde, gideriz,

 Bir gün akşam olur, biz de gideriz,

 Kalır dudaklarda şarkımız bizim."

 

    Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil..!

Merhum Üstad, bir kısmını sizlerle paylaştığım “Gençliğe Hitabe” fermanının en son bölümünde gönül huzuru içinde şu tesbiti yapmaktadır:

 

“Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

  Ey kahpe rüzgar, artık ne yandan esersen es.”

 

   GENÇLİKTE KÖPRÜ BAŞI

   Eserlerine bakıldığında açık ve net bir şekilde görüleceği gibi onun mücadele ekseninin merkezinde gençler vardır. Gençlere tevdi edilemeyen bir dava sonuçsuz kalır. Onlara büyük bir mesuliyet yüklemekte, geçmiş ile gelecek arasında en büyük köprünün onlar olduğunu ısrarla vurgulamaktadır. 

    Yol uzun, dava büyük, zaman kısadır ve dolayısıyla Üstadın acelesi vardır. Tembellik, uyuşukluk, üşengeçlik ve gaflet ona göre ardır. Gidilecek, yürünecek, ulaşıp kavuşulacak çok yol ve gönül vardır. Gecikmemek gerekir, geç olmak hiç olmaktır. O nedenledir ki, şu tesbit ve ikazlar özellikle gençler içindir:

 

“Genç adam yolumu adım adım bilirsin

Erken gel beni evde bulamayabilirsin. 

 

İşte bütün mesele her meselenin başı

Ben bir genç arıyorum gençlikte köprü başı.”

 

Büyük dava ve fikir adamı Necip Fazıl Bey, seksenin üzerinde kitap yazmış, Çile’si başta olmak üzere binlerce şiire imzasını atmış, yüzlerce konferanslar vermiş bir büyük şahsiyettir. Seksen yıllık ömrünün bir özeti olarak bize şöyle seslenir:

“Anladım işi sanat Allah’ı aramakmış,

Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.”

 

SAKARYA DESTANI

Onun Sakarya’sı bütün bir Anadolu’dur. O, orda büyük mesajlar vermektedir. Ondan bahsederken Sakarya’yı anmadan geçemeyiz. 

 

Sen ve ben göz yaşıyla yoğrulmuş hamurdanız, 

Rengimize baksınlar kandan ve çamurdanız. 

 

Sen ve ben saf çocuğu masum Anadolu’nun,

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun.

 

Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu,

Nerede ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

 

Nerede kardeşlerin cömert Nil, yeşil Tuna?

Giden şanlı akıncı ne gün döner yurduna?

 

Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep angarya,

Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya. 

 

Derken Türk gençliğini ve Türk Milletini ayağa kaldırmış, müthiş bir tarih metaforu önümüze sermiştir. Merhum Akif, “Asım’ın Nesli”, Merhum Fazıl da “Sakarya “ diyerek bu milletin nesline ve geleceğine hitap etmişlerdir. Nur içinde yatsınlar.

 

Ayrıca Mayıs sonu 2023 de rahmete kavuşan ve şiirleriyle neslimize büyük hizmetler sunan Cengiz NUMANOĞLU’nu da yazdığı bir şiirle anmak isterim. Ebediyet kervanına katılan bu değerli fikir ve düşünce önderlerimize rahmet diliyorum. 

 

EY AZRAİL!

Ey Azrail! . Bilirim, bu sözlerim çok yersiz,

Neden böyle ansızın, geliverdin habersiz? .

Ne olurdu üç beş yıl, önce haber verseydin,

Hiç değilse rüyama, bir kerecik girseydin...

Aşk, meşk derken dünyadan, bir türlü kopamadım.

Senden özür dilerim, hazırlık yapamadım....

Görüyorsun yanımda, ne valiz var, ne bavul,

Uykum öyle ağır ki; ne zil duydum, ne davul...

Yaşım yetmiş olsa da, gör ki; fıkır fıkırım,

Bu cümbüşlü âlemi, ben nasıl bırakırım?..

Hani bir söz vardır ya; ''Yaş yetmiş, işi bitmiş.''

İnan ki; bu bir yalan, bunu diyen halt etmiş...

Ey Azrail! . Dur biraz, sana yalvarıyorum;

Yasal haklarım için; bir avukat arıyorum...

Hayallerim, düşlerim, yarım kalan işlerim.

Estetik yapılacak, daha burnum, dişlerim...

Elli yaşımda ancak, voleyi vurabildim,

Hortumlar sayesinde, holdingi kurabildim...

Gerçi ucuza verdim, şerefin kilosunu.

Ama böyle kazandım, şu uçak filosunu...

Ey Azrail! . Ne olur, bozulmasın pazarım.

Sana şöyle yüklüce, bir çek bile yazarım...

Şu masmavi havuzlu, sarayıma baksana,

O daracık mezarda, yazık olmaz mı bana? 

Bazen çoluk çocuğa, içimden kızıyorum,

Ölmemi bekliyorlar, inan ki; seziyorum...

Arkamdan göstermelik, iki damla gözyaşı,

Bir de şöyle büyükçe, yaldızlı mezar taşı.

Tahmin ediyorum ki; mevlid de okuturlar,

Ortalığı birazcık, gülsuyu kokuturlar.

Araya reklam konur; bir ilahi aryası,

Mevlid bitince başlar, dedi-kodu furyası.

Etlerim, kemiklerim, didik didik edilir,

Ben az gelirsem eğer, köklerime gidilir...

Ey Azrail! İnan ki, hazırlığım yok daha,

Hele şu din konusu çok karışık bir saha.

Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular,

İrtica diye diye, beni de korkuttular.

İlâhiyat adına; ekranda iki kaçık;

Kimlerin kuklaları oldukları apaçık...

Alim zalim karıştı, renkleri seçilmiyor,

Velisiz kaldı sokak; deliden geçilmiyor.

Bu cinnet kervanına, kocabaşlar dahiller,

Tuz bozulmuş, ne yapsın bizim gibi cahiller? 

Henüz daha gündemde, ne oruç var, ne zekat,

Ne Kur'an'la tanıştım, ne de kıldım bir rekat.

Gönül desen, henüz genç, daha haccım duruyor,

Nerde bir taze görsem, kalbim küt küt vuruyor.

Edemedim bir türlü, şu nefsimi terbiye,

Ortalıkta ne görse; tutturuyor ver diye.

Ey Azrail! Bilirim, gelince beklemezsin,

Tükenen vadelere, saniye eklemezsin.

Bu satırlar boş geçen, bir ömrün hikayesi,

İbret alanlar için, son pişmanlığın sesi...

Bilmem ki, bir duvarda, bu mütevazi çaba;

Bir küçücük pencere, açacak mı acaba? ..(2005)

Cengiz NUMANOĞLU

 

Rahmetle anıyor, özlemle arıyoruz.