Günümüz insanı maalesef huzursuz. dokunsan, patlayacak. Yetmeyecek ona buna saldıracak derecede. Halet-i ruhiyeler, ekseriyetle denge kaybından dolayı fena halde bozuk..
Bunun uzmanları, psikologlar ve sosyologlar ise hepten çaresiz durumdalar. Niçin mi? İnsanlar, geçim derdi, parasal yetmezlik, ekonomik bunalım ve ağır borç stresi altında adeta ezilmekte, gerilmekte ve tükenmekte. Anılan uzmanlara muayene olmak için aylarca sıra beklemek gerekiyor.
Bilhassa şehir insanı, türlü türlü psikolojik hastalıklarla boğuşmaktan dinlenmeye fırsat bulamıyor. Aslında bu günün şehir yaşantısı, huzura ve sükunete müsaade etmiyor. Bir dokun, bin ah işit minvalinde şikayetler, yakınmalar hayatın bir parçası durumuna gelmiş vaziyette.
Sadece maddi ve ekonomik darlık olsa neyse.. Manen ve ruhen de kriz üstüne kriz hemen herkesin kapısını çalmakta.
Ana-baba hayat yorgunu... Çocuklar da bu olumsuzluklardan fena halde etkilenmektedir.
Tuzu kuruların da öyle ahım şahım mutlu olduklarını düşünmeyin. O tiplerin de kendilerine hayatlarını zindan eden sorunları olduğuna şüphe edilemez.
Bütün bu huzursuzlukların, toplumsal gel-gitlerin, ailesel yıkımların bu derece müzminleşmesinin arka planında yatan şey, insani değerlerin başını alıp gitmiş olmasıdır.
Manevi gıda yoksa, huzur olmaz.
Komşunun her şeyi var, ben ondan aşağı mıyım; benim de olmalı hırsıyla borçlananların ne katlanılması güç ıstıraplarla kıvrandıklarını tahmin etmek zor değil.
Dünyalık hırsı, ahireti de unutturuyor.. Sanki, hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyaya asılmak, sarılmak.. İşte gelinen nokta..
Huzuru arayan huzuru hiç bir zaman bulamaz.
Çünkü, huzur insanın içindedir.
Kaybedilirse, tekrar bulmak için, kırmızı kar'ın yağmasını beklemekten maada çare yoktur..