Bugün, 21 Aralık 2024 Cumartesi

Abdulkadir DEMİR


ÖYLE BİR GEÇER Kİ ZAMAN

ÖYLE BİR GEÇER Kİ ZAMAN


 

İnsanın dünyada beş hali vardır;

Bebeklik, çocukluk, gençlik,olgunluk ve yaşlılık.

Bebeklerin ve çocukların olmak istediği,

Olgunların ve yaşlıların kalmak istediği gençliktir.

Gençlikte ilkbahar gibi çabuk geçer.

Önemli olan yaradılış gayesine göre yaşamaktır.

Müslümanın her hali güzeldir.

Müslüman her mevsimde meyve veren bağ misali son nefese kadar inandığı davaya hizmet sevdalısıdır.

 

Cicero’ya yaşlılığında sormuşlar :

Üstad, yeniden gençliğe dönmek ister miydiniz?

Verdiği yanıt:

"Yarışı birinci bitiren bir at, neden bir daha başlangıç çizgisine dönmek istesin ki…"

 

Boş ver be yaşı başı....

Yüzündeki çizgileri, saçındaki beyazı 

Kaç bahar daha göreceğin meçhul ömründe

Fazla kurcalama hayatı

Gül gülebildiğince..

Sev sevebildiğince..

Yaşa yaşayabildiğince..!

 (CAN YÜCEL)

 

Ben her zaman yaşlılar gibi olgun düşünen gençlere, gençler gibi neşeli olan yaşlılara hayranımdır. Zaten neşeli olanlar hiçbir zaman yaşlanmazlar.

Yaşlanmak ve yaş almak, gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir. Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur.

 

İnsan kendine olan güveni kadar genç,

Kuşkusu kadar yaşlı, Cesareti kadar genç,

Korkuları kadar yaşlı, Umudu kadar genç,

Bezginliği kadar yaşlıdır.

 

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz.

İnsanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir.

Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe, beyni yeni şeyler keşfettikçe herkes gençtir.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar,

Halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.

İnsan, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır...

 

Hayatın içinden anlamlı ve tefekkür edeceğimiz bir anektodu paylaşmak isterim;

Genç hakim salona girdi. Önündeki dosyaya bir göz attı:

‘Yine boşanma davası ha!”

Başını kaldırdı. Bakışlarını davalıyla davacıya çevirdi. İkisi de 70″ini aşkın insanlardı.

Şaşkınlık içinde sordu:

“Boşanmak mı istiyorsunuz?”

Yaşlı kadının gözleri doluydu.Kırpıştıra kırpıştıra torunu yaşındaki hakime baktı ve inim inim bir sesle hikayesini anlatmaya başladı:

“Bu gördüğün adamla 50 yıl kadar önce evlendik yavrum! Evlendiğimizin birinci yıl dönümünde kocam olacak bu adam bana sedef çiçeklerinden oluşan bir buket verdi. Onları öyle çok sevdim ki, yapraklarından yeni sedef çiçekleri ürettim. Zamanla çoğaldılar. Çocuğum da olmadığı için bütün sevgimi onlara yöneltmiştim. İsimler bile takmıştım.”

Gözlerini sildi:

“Her gün sedef çiçeklerimi suluyor, toprağını havalandırıyor, sevip okşuyor ve onlarla konuşuyordum. Bir gün baktım, yaprakları sararmaya başladı. Kocam bahçıvandır. Çiçeklerimin neden sararıp solduklarını sordum.”

 

Bana dedi ki:

‘Sedef çiçekleri gündüz değil, gece yarısından sonra sulanırmış. Bunu duyduğumdan beri hastalıkta sağlıkta, soğukta sıcakta, tam 50 yıl boyunca her gece sabaha karşı saat 2’de yatağımdan kalkıp evlatlarını emziren anne hassasiyeti içinde sedef çiçeklerimi suladım. Bu benim kocam olacak adam, ‘Bir gece de ben kalkayım, karıma yardımcı olayım!’ demedi. Hiçbir faydasını görmedim.”

“Peki!” diye araya girdi genç hakim, “Boşanmak için bunca sene neden bekledin nine?”

Yaşlı kadın yemenisinin ucuyla gözlerini silerken konuştu:

“Ailenin kutsal olduğunu öğrettiler bize evladım, zırt pırt boşanma olmaz. Boşanmak için bıçağın kemiğe dayanması lazım!”

“Anladım!” derken gülümsedi hakim, “Peki, bıçak ne zaman kemiğe dayandı?”

“Birkaç gün önce!” diye soruya cevap verdi yaşlı kadın, “Yorgunluktan, belki de yaşlılıktan o gece uykuda kalmışım. Çiçeklerime su veremedim. Yavrucaklar susuzluktan sararıp soldular. Kocam olacak adam, hiç olmazsa beni uyandırarak yardım etseydi! Ama hayır! O kadar duyarsız ve umursamaz biridir ki, uyanmışsa bile sırf bana yardımcı olmamak için beni uyandırmamıştı. Böyle bir adamla artık bir dakika bile evli kalamam, lütfen bizi boşayın!”

Kadın sustu. Gözlerini tekrar sildi. Gencecik hakim yaşlı adama döndü:

“Nineyi duydun, söyleyecek bir şeyin var mı?”

Var!” dedi yaşlı adam, karısı tarafından ağır şekilde suçlandığı için önüne doğru bakarak anlatmaya başladı:

“Askerliği reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptığım sırada tanıdım Ayşe’mi. Ona sedef çiçeklerinden buketler verdim. Delice sevdik birbirimizi. Sonra evlendik. Evliliğimizin ilk yıllarında boyun ağrısı çektiği için doktora götürmüştüm. Doktor, boyun kireçlenmesi teşhisi koydu. Uzun süre yatakta kalırsa boynundaki kireçlenmenin artacağını, bu sebeple her gece kalkıp gezinmesi gerektiğini söyledi. Fakat eşim inatçıdır, doktoru dinlemedi. Aramızda bu tartışma sürerken sedef çiçekleri yaprak dökmeye başlamaz mı, hemen aklıma bir cinlik geldi: Onları gece yarısından sonra sularsa yeşereceğini söyledim. Böylece uzun süre yatakta hareketsiz kalmamasını sağlamak istiyordum. Ancak uykusu ağırdır Ayşe’min. Bu yüzden yıllardır saat 2’lere kadar uyumadım. Çeşitli yollardan onu uyandırdım. Sevdiğim kadını evladı gibi sevdiği çiçeklerini sularken her gece gizlice seyrettim. Ama geçen gece yaşlılık işte, uyanamamışım. Uyanamayınca da Ayşe’mi de uyandıramadım. Çiçekler susuz kaldı. Bu yüzden de suçlanıyorum. Ve dünyada her şeyden çok sevdiğim kadın, bu yüzden beni boşamak istiyor.”

Yaşlı kadın kocasına baktı. Hıçkırdı, sarsıldı. “Nasıl da yanılmışım?” diye bağırdı.

Sendeleye sendeleye kocasının yanına gitti, kocasına sarıldı.

“Her şey göründüğü ya da sanıldığı gibi değildir” diye mırıldandı gencecik hakim, “Herkes hayatı kendi duruşuna göre yorumlar.”

Dosyayı mübaşire uzattı:

“Dava düşmüştür.”

Gözlerinden iki damla yaş damlıyordu.

 

Kula Bak Hele

 

Yııllar,rüzgar gibi esip gidiyor,

Yaşlanan bedene,dönde bak hele.

Mahsun yürekleri figan ediyor,

Simalar değişmiş,dönüp bak hele.

 

Gençliğin üstünü,zaman saklamış

Saglık sıhat gitmiş,felek haklamış

Tüketmiş ömürü,ruhu paklamış

Yılları deviren kula bak hele.

 

Kullukta imtihan,yeri burası,

Bedeni sarsılmış,düşmüş darası

Sağlik ile açık, olmuş arası

Haline şükreden kula bak hele.

 

Mecali tükenmiş,yorgun bedeni,

Yaşlılık illeti,bunun nedeni.

Kulluk bilincidir, abat edeni,

Kalpten iman etmiş, kula bak hele.

 

Çekmeyen bilemez,yaşlılık hali

Gafil yaşamaktır,kulun vebali!

Yüzünde tebessüm,güler edalı

Halini saklıyan kula bak hele.

 

Arzular bitmeden,yüreği siner

Sırtinda kefenle, tabuta biner

Hürmanim inançta imanda hüner

Rabbe teslim olmuş,kula bak hele

(Aşık Hürmani)

 

Herkesin bir yürek cebi var; Kimi sevgiyi doldurur, kimi menfaati...Herkesin bir amel defteri var; Kimi Cennetini doldurur, kimi cehennemini! 

 

Ağaca dayanma çürür,

İnsana güvenme ölür,

Aç ellerini Rabbine

Seni bir tek O görür.

(Hz. Mevlana)

 

Rabbim;imanımızı kavi,sözümüzü tesirli,dostlarımızı muhkem, yarınlarımızı geçen zaman günlerimizden hayırlı eylesin,değil namerde,merde dahi muhtaç eylemesin,dua niyaz ile…

    HAYIRLI CUMALAR