Bugün, 22 Nisan 2025 Salı

Mehmet Ali AYDIN


RAKIM 42

RAKIM 42


 

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki ciddi olaylarımız bile fıkra gibi. Ülkemizin koalisyonlarla yönetildiği 70’li yıllardayız. Hayat pahalılığı, enflasyon alabildiğine artmış, memur maaşları bile zorlukla ödeniyor. Hani Süleyman Demirel’in de dediği gibi “70 cente” muhtacız. Anarşi terör ve kargaşa memlekette kol geziyor.

O dönemlerde de Rahmetli Özal’ın yıllar sonra söylediği gibi “Benim memurum işini bilir” sözü o zamanlarda geçerli. Adamı olan işini yüzdürüyor olmayan ise kaderine razı oluyor. Bu her zaman böyle oluyor zaten. 

Rahmetli bir arkadaşımın dediği gibi “paran varsa herkes kulun, paran yoksa cehenneme gider yolun”. Aynı bu sözde olduğu gibi adamın varsa işin kolay yoksa sürünmeye devam. Bu gün olduğu gibi. Hiçbir dönem bu değişmiyor ne yazık ki!

O yıllarda yani 70’li yıllarda gazetenin birinde köşe yazısında şöyle bir şey okumuş ve dikkatimi çekmişti. Hepimizin bildiği gibi memurların belli dönemlerde tayin isteme hakları olduğu gibi mazeretleri dolayısıyla da tayin isteyebilirler. Gerekli şartları taşıyor ve belgelerini ibraz ediyorsa mazeretine uygun tayinleri yapılıyor.

İşte o yazıda da bir mazeret tayin isteği var. Çok işlek olmayan bir gümrük kapısında görev yapan bir gümrük muhafaza memurumuz, bulunduğu yerden memnun değil ki tayin istiyor ama bir türlü tayini de gerçekleşmiyor.

Ona birisi akıl veriyor ve diyor ki: “Senin tayinin ancak heyet raporu ile olur. Böyle bir rapor alırsan seni istediğin yere tayin ederler”. Bu öneri bizimkinin kafasına yatıyor. O zamanlar şimdiki gibi Üniversiteler çok değil hele tıp fakülteleri bir elin parmaklarını geçmiyor. Bizimkine bir akıl daha veriyorlar ki: “Sen raporunu bir üniversitenin tıp fakültesinden al, belli olmaz tam teşekküllü hastane raporunu dikkate almazlar.”

Bizimkinin gayesi paranın, rüşvetin bol olduğu ve kısa sürede köşe dönme yeri olan ve ülkenin en önemli gümrük kapısı olan Kapıkule’ye kapağı atmak. Ülkenin en tanınmış tıp fakültelerinden birinden koca koca profesörleri de bir şekilde ayarlayarak kendisine bir heyet raporu alıyor. Öyle bir rapor alıyor ki “nokta atışı”. 

Dedim ya koca koca ilim adamları, doktorlar öyle bir rapor hazırlıyorlar ki hükûmete kaçacak delik bırakmıyorlar. Raporda bir sürü bulgulardan sonra netice kısmında aynen şöyle yazıyor: “Yukardaki rahatsızlıkları bulunan falan filanın bu rahatsızlıkları nedeniyle rakım 42’de çalışması mecburidir. Başka rakımlarda çalışmasının hayati tehlikesi vardır.”

Gerekli başvuru yapılır, evraklar müsteşarın önüne gelir rapora bakar işin üstesinden gelemez. Durumu birde zamanın Gümrük Ve Tekel Bakanı’na arz etme ihtiyacı duyar. Birlikte evrakları incelerler. Harita üzerinde rakımı 42 metre olan gümrük kapılarını araştırmaya başlarlar. Belirtilen tanıma uygun kapı bulamazlar. Kapıkule olacağı akıllarına gelmez. Nihayet oraya bakma gereği de duyunca bakarlar ki Kapıkule’nin rakımı 42 metre. Durum anlaşılır bu memur kısa sürede köşe olmayı kafasına koymuş ve gerekenleri de yapmıştır.

Hani derler ya:” Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” misali tayini yapsalar bir bela, yapmasalar başka bela. Ortada hayati tehlike arz eden bir durum var. Bakan bütün riskleri alır ve dilekçeye kendi el yazısı ile cevap verir: “Münhal yerde boş kadro yoktur. Adı geçen memurun da ölmesinde bir sakınca yoktur.”