Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Tevrat İŞLEYEN


SABRIN YARISI

SABRIN YARISI


Oruç ibadeti dinimiz İslam’ın beş temel şartından biridir. Oruç çok önemli bir ibadet olduğu için sadece bizlere değil, bizden önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. Malum Ümmet-i Muhammed’e önce namaz, sonra da oruç farz kılınmıştır. Namaz hicretten bir buçuk sene önce, oruç ise hicretin ikinci yılında farz kılınan ibadetlerdendir. Oruç ibadetinin farz oluşu Kur’an ve sünnetle sabittir.

Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her ibadette, her hayır ve iyiliğe en az on misli mükâfat verileceği ayet mealleriyle Rabbimiz tarafından vaat edilmiştir: Meselâ bir ayet mealinde, “Kim Allah rızası için bir iyilik yaparsa ona on katı verilir." Müjdesi yer almaktadır. Yine bir başka ayette mealen “Allah yolunda mallarını sadaka olarak verenlerin mükâfatının yedi yüz misli ve daha fazla olacağı belirtilmiştir.

Bu türden mükâfatların az veya çok olması kişinin manevi derecesine ve samimiyetine bağlıdır. Oruç ibadetine gelince!  Oruç ibadetine ne kadar sevap verileceği belirtilmemiş, Yüce Rabbimiz, onun sevabını kendisinin vereceğini beyan etmiştir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde mealen "Aziz ve yüce olan Allah âdemoğlunun bir iyiliğine on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık verir, ancak oruç hariç.” buyurmuşlardır. Hatta Rabbimiz Allah;  “Oruç benim içindir, onun mükâfatını ben veririm." Buyurmak suretiyle oruç ibadetine ayrı bir önem vermiştir.

Kaldı ki, her ibadet Allah içindir ve her ibadetin mükâfatını verecek olan Yüce Rabbimizdir. Niçin sadece oruç hakkında böyle buyurulmuştur? Şimdi bu hususa bir açıklık getirmeye çalışalım.

 Buradaki hassasiyet orucun kıymet ve faziletini ve oruç tutana verilecek sevabın çokluğunu ifade eder. Cömert ve Kerem sahibi Allah: “Bu mükâfatı bizzat ben vereceğim.” dediği zaman, verilecek mükâfatın çok olacağı anlaşılmaktadır. Dini kaynaklarda yer alan sahih bilgilere göre kutsal  Kitabımız Kur’an da oruç tutanlara verilecek sevabı kimsenin bilemeyeceğine işaret edilmiştir. Nitekim: “Hiç kimse işledikleri amellerine karşılık gözlerin aydınlığı olarak kendileri için nelerin saklandığını bilemez." Anlamındaki ayet mealinin oruçlular hakkında olduğunun ifadesidir.

 Namaz, zekât ve hac gibi ibadetler açık yapıldığı için bunlara riya ve gösteriş karışabileceği ihtimali yüksektir.  Halbuki oruç Allah ile kul arasında gizli kalan bir ibadettir. Buna riya karışması söz konusu değildir. Çünkü oruç, niyet ile orucu bozacak şeyleri terk etmekten ibarettir. Bu ise Allah ile kul arasında özel bir durumdur. Bu sebeple oruçlulara Allah’ın ne kadar mükâfat vereceğini insanın beraberinde bulunan melekler bile bilemezler.

Dahası oruç ibadetinin dışındaki diğer ibadet türlerini herkesin ve her inanca sahip kişilerin de (inanarak olmasa dahi) yapması mümkündür. Meselâ;  müşrikler namaz kılıyormuş gibi putlarının önünde secdeye kapanmışlar, hacda Kâbe’nin tavaf edildiği gibi, putlarının etrafında dolaşmışlar, putları için kurbanlar kesmişler, fakat hiç bir zaman putları için oruç tutmamışlardır. Kaldı ki, kalbinde Allah inancı ve Allah sevgisi olmayan bir insanın 14-15 saat aç kalması mümkün değildir. O halde oruç sadece Allah için yapılan bir ibadettir. Bunun mükâfatını verecek olan da Allah’tır.

Dinimizde oruç tutmanın sevabı bu kadar çok olduğu için İslam büyükleri, farz olan Ramazan orucunun dışında nafile oruçları da çok tutarlardı. İmanı, inancı ve takvasıyla meşhur sekiz tabiinden biri olan Amir b. Abdullah ölümüne sebep olan hastalığa yakalandığında ağlamaya başlamış, bunu görenler: “Ölümden mi korkuyorsun?” dediklerinde “Ben ölümden korktuğum veya dünyayı sevdiğim için değil, sıcak yaz günlerinde oruç tutmanın ve uzun kış günlerinde namaz kılmanın sevabından mahrum kalacağım için ağlıyorum. Çünkü dünya keder ve üzüntü, ahiret ise ceza ve mükâfat yeridir.” Diyerek, oruç tutmaya denk bir ibadet olmadığını vurgulamıştır. Bu anlamda aslolan, oruç tutmanın kişiyi cennete götüreceğini bilmek ve orucu bu minval üzere tutmaktır. Hayırlı Ramazanlar.