Bugün, 3 Aralık 2024 Salı

Tevrat İŞLEYEN


SAVAŞA HAYIR

SAVAŞA HAYIR


Barış, insanın kendi kendiyle barışık olmasını içeren bireysel, daha sonra ailesel ve nihayet toplumsal ve evrensel bir ihtiyaçtır.  Ancak insanlık tarihine baktığımızda sürekli çatışma, kriz ve savaş içinde bir dünyada yaşadığımızı görmekteyiz. Savaşların nedenleri hem çok basit hem de çok karmaşık olabilmektedir.

 Çünkü savaşa ve barışa karar veren (zalim liderler) insanoğlu, dünyanın en karmaşık biyolojik, kimyasal ve ruhsal yapısına sahip bir canlı. Bu anlamda insanlıktan nasibini alamamış bir takım asi ve  canavar ruhlu liderlerin bazen hayvansal yönleri, bazen sevecenlikleri ve bazen de  uysal yönleri öne çıkmaktadır.

 Nobel ödüllü bir bilim insanının kaleme aldığı bir makalede, son yapılan araştırmalarda canlılarda vahşet geni ve buna bağlı olarak çalışan beyinde bir saldırganlık merkezi bulunduğu bilgileri yer almaktadır. Kendilerini dünyanın efendisi addeden liderler… meselaPutin gibi. Makalede, “Bu merkeze ışın verildiğinde canlı saldırganlaşıyor. İnsanlara da radikal milliyetçilik ve ideoloji, din, ırk, cinsiyet ve partizanlık maskesi altında ışınlar veriliyor…” şeklinde yer alan bilgiler de çok ilginç.

 Genel anlamda bir günü, dünya barış günü olarak ilan etmek ve sadece sorunları tartışmak yeterli değildir. Dünya barışına katkıda bulunacak, çatışma, kriz ve savaşları önleyecek, çıkabilecek olası savaşları süratle durduracak bir organizasyona ihtiyaç vardır. Bu da ancak sağduyulu liderlerle olabilecek bir iştir.

İnsanlığın varoluşundan bu yana her bir bireyin ihtiyaç duyduğu,  gerçekleşmesini dört gözle beklediği en büyük olgu “barış” olmuştur. Barış aynı zamanda eşitlik ve mutluluk demektir. İnsanların elindekilerle hiçbir zaman mutlu olamadığını düşününce, barış bir hayli bir önem kazanıyor insanlık âlemi için.

Zaten tarihte bu kadar acı izler bırakan savaşı istemez kimse. Ünlü bir düşünür  “Kimse savaşı barışa yeğleyecek kadar duygusuz değildir.” derken bu gerçeğe vurgu yapmıştır. Ve bu sözü ile bizlere düşüncelerimizi doğru kelimeler ile ifade etmeyi hatırlatmıştır.

Kimileri barışı “iki savaş arasındaki kesinti” yani “soluklanma” olarak tanımlamış ve insanlık âleminin barışa hasret bir yaşamla baş başa kaldıklarını dile getirmişlerdir. Evet! Krallar, sultanlar, devlet başkanları, başbakanlar… Ellerinde ne kadar yetki olursa olsun savaşı, halklarının gözünde meşrulaştırmak, halkı bu savaşa ikna etmekle yetinmişlerdir. Buna karşılık insanlar da böylesi anlamsız savaşlardan kaçmak, barıştan yana tavır almak suretiyle ölmek istememe yolunda mücadele vermeye çalışmışlar ama nafile!

Tarihsel süreç içerisinde şöyle bir son yüzyıla bakalım.  2 kez dünya savaşı, Körfez savaşı, Balkanlar, Afganistan, Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Libya, Ukrayna… ve Ortadoğu coğrafyasında ardı arkası gelmeyen savaşlar. İşte bu savaşların arkasında yatan tek neden,  yukarıda tarif etmeye çalıştığım lider profillerinin, yani sömürgeci ve emperyalist ruhlu liderlerin yol açtığı ve halen devam eden zulümler ve insanlık dramıdır.

Suriye’ye, Irak’a, … Libya’ya velhasıl çok sayıda İslam ülkesine ve sömürülmeye müsait ve bir hayli yer altı zenginliklerine sahip ülkelere sözde demokrasi getirmek ve İran’daki nükleer silah yapımına engel olmak için çıkan savaşların altında yatan gerçek sebeplerin başında sömürü düzeni gelmektedir. Şurası bir gerçek ki savaşları zenginler çıkarmakta ve hep fakirler, mazlumlar, yaşlılar ve savunmasız masum çocuklar ölmektedir. Bu anlamda aslolan, dünya halkları olarak bu oyunlara gelmemek, gerçek anlamda devlet olup emperyalist düzene karşı mücadele etmektir.