Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


SEN DOĞRU OL, KEM BELASINI BULUR…

SEN DOĞRU OL, KEM BELASINI BULUR…


Dervişin bir eski İstanbul sokaklarında:

“-Sen doğru ol, kem belasını bulur, sen doğru ol, kem belasını bulur.” Diye diye dolaşıyormuş. Padişahın biri tebdil-i kıyafet çarşıda gezerken dervişin sözlerini duymuş, ilgisini çekmiş ve dervişe:

“-Her gün sarayıma gel seninle muhabbet ederiz” demiş.

Dervişimiz ertesi gün sarayın kapısına gitmiş, padişahın karşısına çıkarılmış, sohbet, muhabbet derken zaman geçmiş ve saraydan ayrılırken padişah dervişin cebine bir altın bahşiş konulmasını emretmiş.

Sarayın dışında dervişimiz takip eden sahte derviş kılıklı biri yanına yaklaşmış;

“-Ya arkadaş, Padişah seni neden saraya davet etti.? Derdi neymiş? Falan filan gibi bir sürü sorgu suale tutmuş. Her gün bir altın aldığını da öğrenince, ‘onun yaptığı işi bende yaparım’ diye düşünmüş ve sormuş:

“-Ya kardeş, her gün bende seninle gelsem rahatsız olmazsın değil mi?” demiş. Padişah bana da bir altın verir, çoluk çocuğum nasiplenir!

İyi kalpli dervişimiz:

“-Padişahım kabul ederse neden olmasın, sen de gelirsin tabii “demiş.

Gel zaman git zaman padişah her muhabbet sonrası bir ona bir öbürüne birer altın verdirir olmuş. Sahte derviş, bir sabah gerçek dervişimizi çorba içmeye davet etmiş. Garsona da gizlice arkadaşının çorbasına bol sarımsak koymasını tembihlemiş. Gerçek dervişin:

“-Padişah’ımla muhabbet ederken kötü kokarım.” Sözlerine sözüm ona çare de üretmiş.

“-Ağzına mendil tutarsın kardeşim “demiş. O gün aynen öyle olmuş, bizim derviş ağzını mendille örterek padişahla söyleşisini sürdürmüş. Bu arada sahte derviş fırsat bulduğunda padişahın kulağına eğilip:

“-Efendim arkadaşım ağzını neden mendille kapatıyordu biliyor musunuz, ağzınız kokuyormuş, o kokuyu duymamak için” demiş.

Padişah bu duyduklarına son derece sinirlenmiş ve “çağırın o dervişi” demiş. Gerçek dervişimize sarayın fırıncısına verilmek üzere bir pusula vermiş ve:

“-Al bunu fırıncıya götür” demiş. Dervişimizin okuması ve yazması yok tabii, tam kapıdan çıkıp fırıncıya gidecekken sahte derviş:

“İstersen ver o pusulayı ben götüreyim fırıncıya, belki padişah ekmek lütfetmiştir, çocuklara götürürüm, senin ekmeğe ihtiyacın mı olur?” demiş.

Onun da okuması yazması yok, pusula böylece sahte dervişin elinde fırıncıya ulaşmış. Fırıncı kâğıtta yazılan “bunu sana getireni kızgın fırına at” emrini hemen yerine getirip sahte dervişi küt, alev alev yanan kızgın fırına yollamış.

Ertesi gün gerçek derviş yine saraya gelmiş. Padişah şaşırmış:

“-Hayrola sen dün fırıncıya gitmedin mi?” diye sormuş. Dervişte olanları bir bir anlatmış. Padişah dervişin kulağına eğilmiş:

“-SEN DOĞRU OL, KEM BELASINUI BULUR!” demiş.

Bu hikâyeyi neden anlattım. Bu sıralar piyasada çeşitli kılık, kıyafette ve maske ile dolaşan bir sürü sahte derviş var. Her meslekten, her türden ve kılıktan bu sahte dervişleri gerçeklerinden ayırmak oldukça da zor. Hatta bazıları var ki yalan ve dolanla sizin gözünüzü öyle boyuyor ki siz onu gerçek derviş sanıyorsunuz.

Size hakaret ediyor, küfrediyor sonra da “sütten çıkmış ak kaşık gibi” sanki siz küfretmişsiniz gibi sizi suçlu bile gösterebiliyorlar. Özellikle bu sahtekâr dervişlere siyaset sahnesinde daha çok rastlıyoruz. Çoğunun “cemaziyel evvelini” bilmesek bizde onları adam diye yutacağız.

Şair ne güzel demiş:

“Günahlara kefarettir gönüldeki keder

Niyetler halis olunca ameller olmaz heder

Biraz daha sabreyle neler göreceksin neler

Mevla’m ihmal değil imtihan der.”