Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Murat HEKİM


SIR SAKLAMAK


“Açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna, sonra da saman doldururlar postuna” şeklindeki atasözünü hepimiz duymuşuzdur. Gerçekten sır saklamak bir insanın hayatında son derece önemli bir husustur. Mevzu bu kadar önemli olunca gizli işlerin, devlet sırlarının, eylemlerin ve düşüncelerin gizli kalması gerekir.

Bu denli önem arz eden sırlar sehven, hataen veya kasten topluma açıklanırsa, ilgili kişilerin bireysel hayatı, aile yuvası, ekonomik ve sosyal yaşantısı, ticari itibarı velhasıl tüm yaşamı bir anda zehir zemberek olabilir. 

Yani insanlar, aileler, toplumlar hatta devletler mahvolabilir. Onun için her türden sırları saklamak, ifşa etmemek sadece insanlık gereği değil, dinimiz İslam’ın da bir emridir. Ancak dinimiz İslam, mecburi durumlarda, mahkemede, bir hakkın korunmasında, eşler arasında, aile düzeninin devamında, olası bir haksızlığın önlenmesinde, hakkı kurtarmak için, sınırlı bir vaziyette sadece hakime ve hekime sır verilebilir demiştir. Bunların dışında sırları ifşa etmek kesinlikle doğru değildir.

Kelime anlamı  bakımından sır; gizli kalması gereken, gizli tutulan, bilgi, belge, eylem ve işlemlerdir. Eğer birisi tarafından size söylenmişse o sır size emanet edilmiş demektir. Bir şekilde o sırrın açıklanması o zaman ihanettir, hainliktir ve  fitnedir.

Gerek yaratılışı ve gerekse aldığı terbiye bakımından bazı insanlar sır küpüdür. Nice sırlar onunla mezara gider. Bazı insanlar ise bir türlü dikiş tutmayan eski elbise veya kalbur gibidir. Yani delik demlik ve ibrik gibidir. İçinde su kalmaz. İçinde sır durmaz. Böyle insanlar toplumda güvenilirliğini yitirmiş kişilerdir.

Malum, insanlık gereği herkesin bir gizli hali, Yaratanla kendi arasında olan gizli sırları olabilir. Burada  en önemli husus, kim olursa olsun oğlumuz, kızımız, eşimiz, can dostlarımız vs gibi hiç kimseye bu sırrı açmamaktır.

Bu anlamda diğer bir detay  ise, herhangi bir nedenle bir sırra vakıf olmuş olabiliriz. Veya sır sahibi tarafından gizli kalmak kaydıyla bize açıklanmışta olabilir. İşte o zaman bu sırra saygı duyup ölünceye kadar sır sahibi ile o sırrın açıkladığı kişi ve kişiler korunmalıdır. Olur ya, sonradan o kişilerle oluşan amansız bir düşmanlık halinde bile o sırra sadık kalmak mertlik ve yiğitlik örneği göstermek gerekir. 

Burada “Açma sırrını papaza, o da çıkarır malını pazara” ilkesinden hareketle sırrımızı  Allah’tan başkasına  açmamamız anlamına gelmektedir. Şu üç günlük dünyada huzur, güven ve emniyet içinde yaşamak istiyorsak,  gizli hallerimizi, sırlarımızı asla ve asla ikinci bir kişi ile paylaşmamalıyız.

Kaldı ki, sır saklamak yüksek bir ahlaki değerdir. İnsanların gizli hallerini araştırmak, sırlarını yaymak kesinlikle suçtur. Bu anlamda Yüce dinimiz İslam,  bizlere verilen sırların bizlere birer emanet olduğunu, bu emanete hıyanetlik yapmamamızı, yani sırrı tutmamızı emrediyor..

Bir hadiste Allah Resulü, “Müşteri kızıştırmayınız. Birbirlerinizle ilişkileri kesmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Hepiniz Adem’in evlatları, torunlarısınız. Adem ise topraktandır. Hepimizin sonu kara topraktır. Bunu asla unutmayınız” buyuruyor. 

Özetle söylemek gerekirse, sosyal medyanın günümüzde sır namına bir şey bırakmadığı, alabildiğince her şeyin ulu orta konuşulduğu günümüz dünyasında, sır saklamanın ne kadar önemli olduğunu bizlere en iyi şekilde anlatmaktadır. Bu hassasiyeti anlayabilene ne mutlu!